Hürriyet

3 Ekim 2013 Perşembe

AKILLA GÜÇLENEN SARI KIRMIZI




İtalya gidişi herkesin aklındaki soru; “Mancini ne yapacak?” idi. 

İtalya dönüşü herkesin aklındaki soru; “Galatasaray turu çıkabilecek mi?” oldu. 

Elbette bunun tek sebebi başarıya yakın olan sonuç değil. Ya da yeni teknik adamın gelişi, duruşu ve takımı kavrayışı değil.
Buna sebep olan şey sezonun başından beri kafasının dikine giden bir düzene karşı çığlık atan taraftarın nihayet “oh” çekebilecek oyunu karşısında görmesi. 

Kardeşimin tespiti tam da buraya uygun; “Futbol okadar karışık bir spor değil. Basit. Doğru kadro herşeyi çözer.”

Yani bu ne demek? 

Deplasmana gittiğinde “saldırma” demek.
Şampiyonların maratonunda “saldırı” mantıksız bir strateji demek.
Bekle. Gör. Düşün. Koş... demek.

Burak Yılmaz kale boşken, bir forvet olarak eğer topa ayağının üstüyle vuruyorsa ve bir maç içinde 20’den fazla pozisyona rağmen hiç gol atamıyorsa, inat etme. Daha öncenin gol kralı da olsa, forveti kes demek. 

Emre Çolak, lig için kıvrak olsa bile, fiziken sayıf olduğu için düşün... Bu çocuk tek darbede yere düşüyorken, Di Maria’ya nasıl dirensin? Pirlo’ya karşı nasıl dursun? Diye bir sorgula demek. 

Deplasmanda ve şampiyonlar ligindeki bütün maçlarda kimse bu kadar cesur olmazken delirmiş gibi hücum yapacağım derken kendini sorgula demek.

Juventus – Galatasaray maçı bu sezonun en akıllı ve keyifli maçlarından birisi olarak, 2-2 skorlar sonuçlandığında herkesin içinde bir rahatlama oluştu. 

Çünkü;  “Galatasaray turu çıkabilecek mi?” sorusunu sorabilecek kadar güvenmeye başladı bir anda kendine. 

Mancini ya da Terim tercihi değil asla. Ama insan şunu sormadan duramıyor kendine. 

Drogba’n varken, çok zor muydu sistemi modifiye etmek?

Eğer egodan kör olan gözler olmasaydı cevabı basit; kolaydı.