Hürriyet

26 Ağustos 2013 Pazartesi

LOKAL TARAFTARLIK, LOKAL DESTEK


- Ligin zirvedeki derbisi ardından (Bursaspor - Galatasaray) -

Derbi; anlamı itibariyle aynı şehrin iki takımı arasında gerçekleşen, her zaman olmasa da, genelde ideolojik temelleri olan büyük maçlara deniyor. Ancak  Türkiye Liginde derbi; ligi yıllardır üst sırada bitirmeyi başarmış, şampiyonlukları fazla olan Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş, Trabzonspor’un yani “4 büyükler” dediğimiz, endüstriyel futbol unsurlarının arasında gerçekleşen maçlar anlamında kullanılıyor. Yani 3’ü aynı şehrin takımı, biri de Karadeniz’in takımı olan 4 büyük para döngüsünün arasında gerçekleşen, bu büyük endüstriyel güçle beraber zaman içinde büyüyen taraftarların maçları.

Aslında bundan 4 sene öncesinde bu durum daha kuvvetliyken, endüstriyel yapının futbolun her takımına yavaş yavaş kolunu uzatmasıyla değişmeye başladı. Tabii play off sürecinin de bu heyecanı “sürekli” gerçekleşen derbiler yüzünden öldürmesinin etkisini de görmezden gelemeyiz.

 İngiltere’den hep örnek gösterildiği gibi güçlü bir lokal desteklemenin başlangıçları kendini gösterdi. Anadolu takımları olarak nitelendirilen, İstanbul dışında kalan takımların taraftarları büyümeye, takımları hırslanmaya ve liderlik için “biz de varız!” mesajı vermeye başladılar. Bu, lig için heyecan verici, en önemlisi de taraftar için çok önemli bir değişim oldu. Çünkü aslında futbol, lokal anlamda canlı canlı gidip, kendi renklerini, kendi çimlerinde gösterebilmekten zevk almak temelde. 

Ancak bugüne kadar durum Türkiye liginde farklı işledi. İstanbul’da başlayan futbol endüstirisi, kendi takımlarına taraftarları Türkiye’nin heryerinden topladı. Bu da maçlarına gidemeyen yüzlerce, binlerce futbol taraftarını meydana getirdi. Ancak lokal büyüme, lokal takımların desteklerindeki güçlenme; hem deplasman atmosferlerini yükseltti, hem de maçlarını canlı takip edebilen, kendini gerçekten ait hisseden bir taraftar kitlesi ortaya çıkardı.

Bursaspor ile Galatasaray arasında oynanan macın ardından, izlenimlerim maçın sonucu değil; birbirine taktiksel anlamda benzeyen iki hücumcu ve hırslı takımın futbola dair neler sunduğu açısından oldu.
Birincisi, golü beğendiği için, rakibi alkışlayan taraftarların çoğaldığı bir ligde asıl nedenimiz olan “futbol” zevkinin artması, seyrinin güçlenmesi hem taraftar açısından olumlu hem de endüstirisini yönetenler açısından. Bu aidiyatı güçlü taraftarların; takımını sadece maçlarda değil, aynı zamanda store’larında, ek ürünlerinde ve bir çok alanda takip etmesi demek. Üstelik lokal anlamda hırsla takip edilen takımlar futbolun coğrafya içinde yaygınlığını da sağlamakta. Bursaspor, Gençlerbirliği, Eskişehirspor, Antalyaspor, Kayserispor, Akhisar Beld. Spor gibi takımlar bunlardan sadece bir kaçı.

İkincisi; Bursaspor taraftarının deplasmanı cehenneme çeviren isteği, takım desteği ve inancı gururla seyrettirecek derecede olağanüstüydü. Bu durum Bursaspor taraftarının takımını kazanmaya itmesinde, rakibi Galatasaray’ı zora sokmasında çok büyük rol oynadı. Yani taraftar, görevini gerçekleştirdi. (Drogba’yı, tüm karakteriyle örnek olan bir futbolcuyu ıslıklama kısmı hariç! Hırsı bir sınırda tutmak da önemli.)

Üçüncüsü; Derbi kelimesinin gerçek anlamına uymasa da, sadece 4 büyük takımın maçlarını, zevksiz bile olsa beklemek zorunda olmadığımızı bir kez daha kanıtladı. Kim nasıl gözledi bilemem ama kabul edilsin edilmesin; ligin en coşkulu, futbol seyri yüksek derbisi; yani benim gözümde “lider” derbisi Bursaspor ve Galatasaray arasında gerçekleşen maçlar halini aldı. 

İtiraf etmeliyiz ki, bu tip maçlar değerlidir. Klişeleşmiş söylemleri bitmeyen Hakan Şükür, Tümer gibi isimlerin “futbol zevki iyiydi” diyerek geçiştirmemesi gereken, önemli unsurları olan maçlardır.

Lokal taraftarlığın gücünü anlatmak bir kaç sayfayla bitmez. Bu nedenle devam yazıları olacak bu serimin sonraki yazılarında yurtdışındaki örneklerini de anlatmaya devam edeceğim. Dilerim ki; Türkiye ligi de futbolu hazmetmiş, her köşesinde ateşli taraftarları ve takımlarıyla coşkulu bi sürece girmiştir bu bir kaç yılda.


Bekleyip görelim ... Haydi süper lig!

20 Ağustos 2013 Salı

#DİRENEN TARAFTAR...



Sezonun da başlamasıyla, yasaklara, engellemelere, mualif görüşlere karşı “dur” deme eylemlerine karşın; “DİRENİŞ” naralarıyla doluyor statlar. Ne güzeldir ki, başka yerde gazlanarak aranan hak, mualif görüşün bağırılabilindiği bir halk ortamı var stattlarda. Neredeyse yüzyıldır baskıyla futbolu sahiplenmeye çalışan diktatörlerin sürekli öğrenmek zorunda kaldığı gerçek yeniden ispatlanıyor; “futbol halkındır!”. S. Anglesey’in Diktatörler ve Futbol adındaki kitabı bunun onlarca örneğiyle dolu. 

Futbol ve statlar...

Gerçek halkı orada görürüsünüz. Fakirini, zenginini, herkesin eşitlendiği tribünlerde görürsünüz gerçek insanları. Bütünlüğü ve Milli bütünlüğü de. 

Bu yazıyı; Galatasaray – Gaziantep maçındaki güzel futbola rağmen tribünlerde yaşanan çirkin olaylarla donatmak istediğim halde, anlatmak istediklerim bunu aştı. Ancak tribünlerin halkın sesi olma görevini hiçe sayan işgüzar yönlenimli taraftar gruplarınca susturulmaya çalışılması kabul edilebilir gibi değil. Asla gücün ve iktidarın köpeği olmaması gereken futbol taraftarı, doğruyu savunan, insanı savunan, bilinçli insan toplulukları olma görevinden vazgeçmemelidir. 

Öyle olduğunun kanıtı da çoktur tüm dünyada ve tarihde Türkiye’de.
Yeri gelir Kıbrıs için bağırırsın, yeri gelir Filiştin. Yeri gelir Brezilya için bağırırsın, yeri gelir Mısır. Ölen insanlara karşı durursun. Ölmesinler! Diye bağırırsın. Ya da günümüzde “direniş” protestolarının nedeni olduğu gibi; kendi insanına yapılan zulme karşı, iktidara ayaklanırsın! 

Futbol budur. Yeşil sahada senin takımın top koşturur, kazanmak ya da kaybetmek üzerine oynar; sen de onu iterken, sosyal konuların tepkisini verirsin. Bu insan olan her kişinin hisseedip, o atmosferin birlik hissiyle yapması gereken yazısız futbol kurallarından biridir.
Tarih futbolun siyasallaşmaktan, sosyal konulara dahil olmaktan uzak kalamayacağını kanıtlamıştır. 

Yani, Simon Kuper’in dediği gibi “futbol asla sadece futbol değildir” sözü çoktan ispatlanmıştır. 

Dünyanın en çok anlamı bir arada yaşayabildiğiniz alanlarından biri olan statlar; futbol sayesinde “halk” için kalmayı herşeye rağmen başarmış bugüne kadar. Yani içinde bulunduğumuz ortam da bunu kanıtlamak için biçilmiş kaftan. 

Güney Amerika başta olmak üzere 3. Dünya ülkeleri için futbol, can kurtaran ya da kürsü haline gelebiliyor. Hatta Amerika Birleşik Devletleri dışında her ülke ve kıta için bu, yoğunlukları farklı da olsa geçerli. Tarihin her döneminde, halkın kendisini ifade etmek için edindiği alanlar halini alan stattlar, aynı zamanda bu gücü nedeniyle diktatörlerin, devlet yöneticilerinin, büyük güçlerin de göz bebeği konumunda. 

Bir zamanlar...Arjantin’de fakirlikle mücadele eden halkın isyan başlattığı, hak aradığı yerler oldu futbol. Eşitliği hissedip, iliklerine kadar futbola bağlı olan insanların, birbirlerinden güç bularak, fakirliğe karşı sokaklara dökülüp, hak aramasıyla sonuçlanmıştı maçlar. 

50’lerde Kolombiya’da mafya ve halkın bütünleşerek, diğer ülkelere karşı kendini korumaya aldığı bir güç oldu futbol. Ülkenin milli duygularını yükselten, yükselişe geçen bir ülke adına kan akan günler, Escobar’lar hakkında bir film için bile yeterli sayıda olayın meydana gelmesine neden olmuştu. 

İran’da içinde cayır cayır yanan “özgürlük” aşkı dolu halkın rejime karşı baş kaldırışı oldu futbol. Milli mücadele ardından kadınların yasak olduğu statlar, kadınlarla dolmuş; kutlamalar birbirini seven, erkek ve kadınların bir arada olduğu şölenler haline dönmüştü. Sonraki milli maçta bunu engellemek için elinden geleni yapan yönetim ise insanlarını futbolun içinde nasıl durduracağını bilemediği için paniklemişti. 

Hatta Türkiye’de bile üzerine onlarca kitaplık araştırmaların yapılmasına neden oldu futbol. Milli birliğin ve Milliyetçiliğin tavan yaptığı alanlar halini alan statlar, İstiklâl Marşı’nın yürekten okunduğu seremonileri içeriyor her maçta. 28 Şubat ardından ‘lâik’ ülkeyi korumak adına sloganların atıldığı, herkesin birbirini savunduğu, hatta PKK’nın en yoğun dönemlerinde, birlik bütünlük oluşturmanın en merkez yollarından biri olarak görüldü futbol. 

Bugün yine futbol, her ülkede kendi gücünü halktan alan piyasasıyla, gizli güç olarak kendini ispatlamaya devam ediyor. Engellemeler olsa da olmasa da özünü, var oluşundan beri hizmet ettiği amaçları korumaya devam ediyor. Yani biz diyelim ki;
 “Futbol direniyor!”