- Ligin zirvedeki derbisi ardından (Bursaspor -
Galatasaray) -
Derbi; anlamı itibariyle aynı şehrin iki takımı
arasında gerçekleşen, her zaman olmasa da, genelde ideolojik temelleri olan
büyük maçlara deniyor. Ancak
Türkiye Liginde derbi; ligi yıllardır üst sırada bitirmeyi başarmış,
şampiyonlukları fazla olan Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş, Trabzonspor’un
yani “4 büyükler” dediğimiz, endüstriyel futbol unsurlarının arasında gerçekleşen
maçlar anlamında kullanılıyor. Yani 3’ü aynı şehrin takımı, biri de
Karadeniz’in takımı olan 4 büyük para döngüsünün arasında gerçekleşen, bu büyük
endüstriyel güçle beraber zaman içinde büyüyen taraftarların maçları.
Aslında bundan 4 sene öncesinde bu durum daha
kuvvetliyken, endüstriyel yapının futbolun her takımına yavaş yavaş kolunu
uzatmasıyla değişmeye başladı. Tabii play off sürecinin de bu heyecanı
“sürekli” gerçekleşen derbiler yüzünden öldürmesinin etkisini de görmezden
gelemeyiz.
İngiltere’den hep örnek gösterildiği gibi güçlü bir lokal
desteklemenin başlangıçları kendini gösterdi. Anadolu takımları olarak
nitelendirilen, İstanbul dışında kalan takımların taraftarları büyümeye,
takımları hırslanmaya ve liderlik için “biz de varız!” mesajı vermeye
başladılar. Bu, lig için heyecan verici, en önemlisi de taraftar için çok
önemli bir değişim oldu. Çünkü aslında futbol, lokal anlamda canlı canlı gidip,
kendi renklerini, kendi çimlerinde gösterebilmekten zevk almak temelde.
Ancak
bugüne kadar durum Türkiye liginde farklı işledi. İstanbul’da başlayan futbol
endüstirisi, kendi takımlarına taraftarları Türkiye’nin heryerinden topladı. Bu
da maçlarına gidemeyen yüzlerce, binlerce futbol taraftarını meydana getirdi.
Ancak lokal büyüme, lokal takımların desteklerindeki güçlenme; hem deplasman
atmosferlerini yükseltti, hem de maçlarını canlı takip edebilen, kendini
gerçekten ait hisseden bir taraftar kitlesi ortaya çıkardı.
Bursaspor ile Galatasaray arasında oynanan macın
ardından, izlenimlerim maçın sonucu değil; birbirine taktiksel anlamda benzeyen
iki hücumcu ve hırslı takımın futbola dair neler sunduğu açısından oldu.
Birincisi, golü beğendiği için, rakibi alkışlayan taraftarların
çoğaldığı bir ligde asıl nedenimiz olan “futbol” zevkinin artması, seyrinin
güçlenmesi hem taraftar açısından olumlu hem de endüstirisini yönetenler
açısından. Bu aidiyatı güçlü taraftarların; takımını sadece maçlarda değil,
aynı zamanda store’larında, ek ürünlerinde ve bir çok alanda takip etmesi
demek. Üstelik lokal anlamda hırsla takip edilen takımlar futbolun coğrafya
içinde yaygınlığını da sağlamakta. Bursaspor, Gençlerbirliği, Eskişehirspor,
Antalyaspor, Kayserispor, Akhisar Beld. Spor gibi takımlar bunlardan sadece bir
kaçı.
İkincisi; Bursaspor taraftarının deplasmanı
cehenneme çeviren isteği, takım desteği ve inancı gururla seyrettirecek
derecede olağanüstüydü. Bu durum Bursaspor taraftarının takımını kazanmaya
itmesinde, rakibi Galatasaray’ı zora sokmasında çok büyük rol oynadı. Yani
taraftar, görevini gerçekleştirdi. (Drogba’yı, tüm karakteriyle örnek olan bir
futbolcuyu ıslıklama kısmı hariç! Hırsı bir sınırda tutmak da önemli.)
Üçüncüsü; Derbi kelimesinin gerçek anlamına uymasa
da, sadece 4 büyük takımın maçlarını, zevksiz bile olsa beklemek zorunda
olmadığımızı bir kez daha kanıtladı. Kim nasıl gözledi bilemem ama kabul
edilsin edilmesin; ligin en coşkulu, futbol seyri yüksek derbisi; yani benim
gözümde “lider” derbisi Bursaspor ve Galatasaray arasında gerçekleşen maçlar
halini aldı.
İtiraf etmeliyiz ki, bu tip maçlar değerlidir.
Klişeleşmiş söylemleri bitmeyen Hakan Şükür, Tümer gibi isimlerin “futbol zevki
iyiydi” diyerek geçiştirmemesi gereken, önemli unsurları olan maçlardır.
Lokal taraftarlığın gücünü anlatmak bir kaç
sayfayla bitmez. Bu nedenle devam yazıları olacak bu serimin sonraki
yazılarında yurtdışındaki örneklerini de anlatmaya devam edeceğim. Dilerim ki;
Türkiye ligi de futbolu hazmetmiş, her köşesinde ateşli taraftarları ve
takımlarıyla coşkulu bi sürece girmiştir bu bir kaç yılda.
Bekleyip görelim ... Haydi süper lig!