Hürriyet

29 Temmuz 2011 Cuma

GALATASARAY - LIVERPOOL ARDINDAN : N'OLMUŞ BU TAKIMA!

     28 Temmuz 2011 tarihi Galatasaray taraftarları için unutulmazlardan biriydi bence. Öncesinde hemen heveslenmek istemezdim ama sahada takımı geri dönmüş görünce heyecanlanmamak elde değil. Karşılaşma boyunca gülüp, eğlenen ve hatalarda bile şakaya vuran bir taraftar; stresini atmış, yeni sezona yepyeni başlamış; tıpkı takım gibi. Taze... yeni baştan yaratılmış gibi. 

   Karşılaşma 3-0 sona erdi ve sahada inanılmaz bir atmosfer vardı. Yenmek tek amacımızdı ama bu oyunu beklemediğimizi itiraf etmeliyim. Inter maçından sonra da çok şeyler öğrenilmiş, çok çıkarımlar yapılmış; eğri bir sürü şey düzeltilmiş sanki. Oyuncular tek tek incelendiğinde bile öylesine bir gelişme var ki; bunlardan en eğlencelisi Sabri'nin durumuydu sanki. 'Abi Sabri ara pas atıyooo!' diye şaşkınlıkla bağırışlar, duran toplarda yükselmiş hakimiyeti ve hızını değerlendirebildiği bir performans.. Sabri tüm taraftarları şaşırtan aynı zaman da çok mutlu eden bir gelişme göstermiş. Konsantrasyonu çok güçlü ve GS ruhuna geri dönmüş. Hala onun hızlanışları karşı takımın dikkatini dağıtabiliyor ve tamamlayıcı olan alanında hakim oynamaya başlamış olması. Aynı gelişim tek tek bütün futbolcularda fark edilir derecede yüksek. Disipline edilmiş oldukları, antrenmanlara adapte oldukları ve kendi güçlerine, doğru bir şekilde hakim olmaya başladıkları ortada. Bunun tek sebebi Fatih Terim olamaz elbet ama büyük bir çoğunluğu da ona bağlı gibi. Galatasaray ruhunu tanıyor, futbolcuların hepsini iyi biliyor olduğu için. İyi gözlemci, iyi bir eğitmen ve iyi bir stratejist olduğu için. Baros'un tecrübesi, yeni transferlerden Selçuk'un on puan verilesi oyun hakimiyeti; yine yeni transferler Elmander ve Melo'nun kuvveti, her bir pozitif güç tamamlayıcı bir unsur olmuş bütün takım için.
   Tabi bu gollerin tek sebebi zevk veren bir takım olmayı başarmış Galatasaray'ın muhteşem oyunu değil; aynı zaman da Liverpool'un gerçek anlamıyla kötü olan oyunuyla da ilgili bütün maç. Gerrard'ın, Suarez'in eksikliğinin yanında, pek toparlanabilmiş bir takım göremedim ben karşımda. Tabii en garibi de kaptan Gerrard'ın yanlarında bile olmayışıdır bence. Takımda uzun süre topun kaldığı bir an çok az hatırlıyorum. Top tutamıyorlar, defans dökülüyor ve forvet mi?.. hmm ondan pek görmedim ben. 

   Maçın en baş kısımlarında gerginlik, dostluk maçının önüne geçti, İlginç bir şekilde İngilizler topa hakim olamamak yüzünden gerginliklerini ardarda gördükleri sarı kartlık pozisyonlara yansıttılar. sonra yavaş yavaş duruldu ve ilk yarıdaki öfkenin ardından, sakinlikle ikinci yarıda Liverpool daha çok hakim oldu topa. Daha çok diyorum ama yanıltmasın; Kenny Dalgish'in açıklamasındaki gibi ' Maç boyunca, GS kesinlikle çok daha keskindi.' 

   Maçın sonunda bütün taraftarlar uzun bir sezon ardından çok mutlu ve keyifliydi. Güzel bir futbol izlemenin zevki, kazanılan maç ve kendine güven! Her biri için uzun zaman bekleyen taraftar yenilenmenin tüm halini görmeye başladı gibi. GS bizi çok yanıltmaz da, tüm sezon bu performans istikrarlı bir şekilde devam edebilirse... demeyin keyfimize... :)

Goller için; (çok güzeller :))




24 Temmuz 2011 Pazar

ŞİKE ETKİSİ: TAKIMLAR VE MORALLER!

Yavaş yavaş yeni sezon hazırlıklarını gözlemlemeye başlamışken, bizim takımların ne hallere girdiğini görmek zor değil. Şu an durum, özellikle de Fenerbahçe için bütün ay çalıştığınız matematik dersinden zayıf alıp oturup, ertesi günü o derse yeniden girmek zorunda kalmak gibi bir şey. Kimsenin morali yerinde değil ve dahası oynamaya devam etmek zorunda olmak gibi bir de durum var orta da. Zorunluluk. 

Sakarya ile yapılacak maç için bakınırken, ilginç bir sahneyle karşılaştım. Sakaryaspor'un borçları yüzünden hiç transfer yapamaması, eski kadroyla aynen devam etmesi demek; Fenerbahçe'nin yeni transferleri var (Orhan Şam, Serdar Kesimal, Emenike, Sezer Öztürk) var ama kimsenin adapte olabilme enerjisi kalmadığından, bu oyunu ne kadar değiştiriyor muamma. Yani bakıldığında iki takımında birbirinden farklı bir duruşu kalmamış şuan. 

Şike ile ilgili soruşturmalar başladığından beri süre gelen zaman o kadar uzadı ki, her geçen dakika hem futbolun sahne tarafını hem de taraftar tarafını germeye devam etti. Ben biraz bunu Türkiye'nin kriz yönetimlerindeki başarısızlıklarına benzetiyorum. Aslında bu da bir tür kriz yönetimi olarak nitelendirilebilir ve her zamanki gibi oldukça yanlış devam etti tüm herşey. Bu başarısızlık da sadece oyuncuları, takımları, seyircileri, kulüp yöneticilerini sıkıntıya soktu; kötü sonuç ise Türkiye'nin en büyük eğlencesinin şuan sallantı da olması oldu. 

Dünya'nın her yerinde en önemli sektör olmayı başaran futbol; hem kazandığı parayı, sahip olduğu seyirciyi, iyi kötü kendine ait kalitesini, düzenini Türkiye'de kaybetme riskine girdi. Tüm takım taraftarlıklarının ötesinde, futbola bağlı olmakla ilgili bir boyuta giren, bu içinde bulunduğumuz zamanın sonunda ne gelir ön görmek zorlaştı ancak kesin olan tek şey; takımların moral anlamında darmadağın oldukları ve ligin bu anlamda biraz keyifsiz olabileceği. 

İşin en kötü taraflarından biri aslında; bunun lig boyu kaybeden bir takımın taraftarı olarak, ona mütemadiyen destek olup, ayakta kalmaya çalışmaya benzememesi. Bu çok kritik bir sonuca yol açtı. Örneğin Fenerbahçe taraftarları arasında bölünme gibi. Bu destek olamdıkları anlamında değil ama her ne kadar bağırıyor olduklarını görsekte, tüm taraftarlar için ayrı ayrı sorgulama süreci başladı; gerçekten yaptık mı? Ya da zaten yaptıklarına inanlar için; bunu nasıl sindirebilecekleri yönünde bir gerginlik oluşmaya başladı.  Ya da aksine hiç inanmayanlar için 'Ya Yaptıysak???' sorgusu başladı. Yani bir sürü ikilemle baş etmek zorunda kalan bir taraftar grubu oluştu demek bu. Maçlarda bağırıp, hep arkanızdayız demekten daha zorunu başarmak gerekiyor şimdi onlar için. Kendi kulüplerine karşı olan güven, inanç vs... sarsılan her neyse onun düzelebilmesi. Her ne kadar bunun tersini söylemek kolay olsa da, içten içe oluşan bu şüphe oldukça sarsıcı, düzelmesi de kısa zamanlı değil ne yazık ki... 

20 Temmuz 2011 Çarşamba

Gerçek Kurtarıcı: Fernando Muslera

5 yıl için yılda 2 Milyon Euro üzerinden sözleşme imzalanan 86'lı genç kaleci Muslera, Copa America bitiminin ardından Türkiye macerasına başlayacak. Biz Galatasaraylı taraftarlar için de artık onun gelme zamanına karşı tavrımız sabırsızlığın ötesine geçmeye başladı. Maçları izlerken, Uruguay için 'artık yenilsinler de gelsin' diyenler çoğunlukta; Arjantin penaltısını kurtarışı ardından ve maç boyuncaki performansı nedeniyle değeri artan kaleci artık tamamen Galatasaray'da olunca beklentilerimiz çok daha yükselmeye başladı.

Aslında Latin Amerika maçlarının futbolcuya değer katması anlamında önemli bir etkisi olduğu kesin. Özellikle Arjantin maçındaki performansı ve muhteşem refleksleriyle herkesi büyüleyen genç kaleciden beklentim, sarsıcı bir lig başlangıcı yapabilmesi yönünde.

Buenos Aires doğumlu kaleci Copa America öncesi Lazio kadrosuna dahildi ve orda da yavaş yavaş akılda kalmaya başlayan işler yapmıştı.Onun öncesinde, Nacional (Loan)'da 1 senelik bir süreci olmuş ve nihayetinde de artık Galatasaray kulübünün çatısı altına girmiştir. Bu yaşına rağmen bir kez de Dünya kupası atmosferine dahil olmayı başaran Muslera, bütün İtalya Ligi boyunca Lazio ağlarını korumuş ve gösterdiği performanslarla herkesin ilgisini çekmeyi başarmıştır.

Uruguay kalesini Arjantin'e karşı korurken bir penaltı kurtarışıyla takımını ileriye taşımıştır ve bu onun için ilk değil. Lazio döneminde de iki penaltı kurtarışı var. Çok hızlı refleksleri var ve gerçek bir enerji küpü bence. Daha kat etmesi gereken çok yol olsa da, şimdiden kendini ıspatlamaya başladı bile. Aslında şöyle bir bakıldığında kalecilerin iki türlüsünün varlığından bahsetmek mümkün; ilki içinde Van Der Sar'ın da bulunduğu, eğitimle kaleci olanlar, tecrübelendikçe yani yaşlandıkça doğru takip ve reflekslerle maç kurtaranlar; dier grubu ise yetenekli, gerçek savunucular ve enerjileri bitmek tükenmeyen gençler işte bu guruba dahil Muslera; eğitimle ustalaşacak olan ama öncesinde de herkesi büyülemeyi başaranlardan o da yani.

Yeni sezon döneminde, yeni transferlerimizle beraber başarılı bir sene izlemeyi umarak en önemlisnin gerçekten futbol kalitesi olduğunu vurgulayarak; bu transferlerin Türk futbolu açısından da önemli olduğunu düşünüyorum. Rengi ve heyecanı arttırdıkları göz önünde bulundurulursa.

http://www.youtube.com/watch?v=kkM5AcV88bQ  incelemece:)

19 Temmuz 2011 Salı

Fil Dişi Keşfi: Gervinho

   Fil Dişi Sahilleri kendi içinden çok yetenekli futbolcular çıkarmaya başladı dünyaya bir kaç senedir. Aslında yeni keşfedilmeye başlandılar; bunda Dünya Kupası'nın da etkisi oldu ve Türkiye için keşfedilmemiş topraklar haline gelen Fil Dişi Sahilleri'nden Gervinho, Arsenal için de uğrak noktası oldu. Arsenal kadrosuna resmen katılan 87'li futbolcu, uzun zamandır herkesin ilgi odağıyken nihayeten Lille OSC'den 12 Milyon Euro karşılığında transfer oldu. Bütün taraftarların bu sene Arsenal kriznin düzelmesine karşı umudu bu forvetle beraber biraz daha yükselmiş durumda. Arsenal'i terk edenlerden sonra, takımı ne derece diriltir bilemem ama yine de önde oynayabilen ve tamamlayıcı bir forvetin katacağı şeyler küçümsenecek gibi olmayacaktır.

   Arsene Wenger onun adına çok şey beklediklerini söylemekten geri kalmamış ve Fransa Ligi'nin hem öndeki adam olma konusunda hem de assist konusunda en iyi oyuncusu olduğunu dile getirmiş.

http://news.bbc.co.uk/sport2/hi/football/13759774.stm

Aslında henüz 24 yaşında olup da Premier Lig'e dahil olup ve Wenger gibi bir eğitmenle çalışmak çok şey öğretecektir Gervinho'ya. Gerçi Arsenal'e gelip körelen çok futbolcu da saymak mümkün ama artık bu sezon da bunun olmayacağını umuyorum. Her ne kadar Wenger iyi bir eğitmen olsa da yetenekleri kullanmada ya da kişileri doğru yerlerde kullanmakta biraz sıkıntı yaşıyor gibi. Ya da kadro çok yanlış hala bunu tam analiz edebilmiş değilim ama bu seneki beklentiler yüksek; Arsenal'de sanırım Liverpool toparlanmasına ihtiyaç duyuyor! sıkı bir yönetime!

Ama anlaşılan o ki Gervinho'dan beklentiler büyük; Bu son bir kaç sezondan fazla zamandır süre gelen düşüşünü durdurabilecek bir tekniği kullanabilmeyi umuyorlar. Bakalım 30 Temmuz'dan itibaren başlayacak olan Arsenal maçları, yavşa yavaş bu sezona neler getireceğini gösterecek bizlere.

http://www.youtube.com/watch?v=wypv7-IwMY8

Bir de hoşgeldini unutmamak gerek tabii :)  

7 Temmuz 2011 Perşembe

Türk Futbolu Denen Şey; Şike Davası!

     Aslında olay patlak verdiği gün bu konuyu yazmayacağımı söyledim kendi kendime. Türk futbolunu incelemek, üzerine düşünmek ya da zaten her maç ardından mırıldandığımız gerçeklerin yerlere serpilmesini izlemek istemedim. Ama dün gece kardeşimle Büyükçekmece'ye doğru yoldayken yaptığımız sohbet herşeyi değiştirdi.

     Algımı yenileyen şeyler söyledi Turan ve şuanda bu yazıya başlamama neden oldu. Çünkü herzamanki gibi Galatasaray taraftarı olduğumu ve bununla nasıl gurur duyduğumu bir kere daha hatırlattı bana. Bu, Türk Futbolunun üzerine düşünülmeyi hakettiğini gösterdi. Çünkü aslında tüm olan biten bir anda yüzeydeki çöplüğü temizlemek gibi göründü gözüme. İyi olan ve kaliteye dair ne varsa doğrulmaya başladı yavaş yavaş. Yeni dönemi, başkanı ve stratejisi, tüm her şeyiyle bir tür 'Liverpool' yenilenmesine giren GS'nin bana verdiği heyecanı yeniden anımsadım tüm bunlarla. Ama şuan düşündüğünüz gibi bunun sebebi Fenerbahçe'nin büküldüğünü görmem değil asla. Aslında her ne kadar ezeli rakip olsak da, Futbol dünyasındaki rekabetçi görünümleri, ligi hareketlendiren bir diğer büyük enerjiyi oluşturuyor. Bunu düşünmemin sebebi, derin ya da sığ fark etmez içinde ne olursa olsun futbolun baştan aşağı büyük bir dünya olduğu gerçeğini yeniden görmem aslında.
     Daha önce yazdığım Escobar'ların hikyesinde o derece heyecanlanmamın sebebi de buydu. Büyük, dibini, sonunu göremediğiniz devasa bir dünyadan bahsediyorsunuz. Koskocaman... 

     Şike üzerine isimler verip yargılamak üzerime vazife değil, ancak yine de bazı yorumlarım oluştu tüm bu süreçte. Daha çokta gözlemlerim oluştu. En ilginci de Fenerbahçeli taraftarların bölündüğünü hissetmenin verdiği garip his. Aslında camia olarak bir bütün olarak kalacaklarına inanıyordum, fakat etrafımda şahit olduğum farklı onlarca taraftar, farklı bir sürü yorumla geldi karşıma. Kimisi hala gerçek olmadığını düşündüğü bu işlerin, şampiyonluklarının heveslerini kursaklarında bırakmak için yapıldığını düşünüyor; tıpkı geçen sene Bursaspor anonsunda verdikleri tepkiye benziyor bu. Kimisi bu işi düzenleyenlerin başında GS'nin olduğunu ve işin içine derin devletin dahil olduğunu savunuyor, kimisi utanmış 'bırak ya hiç konuşmak istemiyorum' diyor, kimisi de 'Sanki GS hiç yapamadı, sanki daha önce hiç olmadı, yakalanınca olay oluyor' diyerek savunmasını yapıyor. Tüm bunlar genel Fenerbahçe taraftarı tepkileri kategorisini oluşturuyor bence. 

    Aziz Yıldırım, tutuklanan futbolcular, teknik adamlar, muasebeciler, kulüp başkanları; hiç biri hakkında yorum yapmak gibi bir niyetim yok ancak benim fikrim, tüm bu olanların Türk Futbolu'nun zaten zoraki oturmuş olan lig kalitesini düşürmüş olduğu. Yani olaya taraftar gibi bakmaktan öte, bir futbol sever olarak bakmak gerektiğini düşünüyorum. Tüm dünyada taraftar depremleri, yeni yeteneklerin kapışılma ortamları,  GS'de kamp heyecanı, yeni sistemler ve futbol kuramları olayları olurken, Türkiye'de ligle ilgili bütün konu artık şike üzerinden gitmekte ne yazıkki.

   Tüm bunların sonunda diyeceğim şudur; bu olan ve ortaya çıkarılan bütün olaylar için gereken cezalar verilmeli, en ağır haliyle ortaya dökülmeli ki bundan sonraki zamanlarda Türkiye'nin futbol kalitesinin düşüşü engellenip, şikenin önüne geçilebilsin. Umarım herşey bir an önce çözülür ve kurunun yanında yaş yanmadan tüm bu lig maçları entirikaları çözülür... Bir an önce!