Hürriyet

25 Eylül 2012 Salı

Sarsan Derbi: Fenerbahçe - Trabzonspor


Fenerbahçe, dün Trabzonspor karşısında, kendi evinde oldukça önemli bir sınav verdi. Kadıköy'de yani kendi evinde yenilmemek üzerine devam eden başarısını, dünkü derbide beraber kalmasıyla eşleştirmek de oldukça poliyanacı bir yaklaşım olur sanırım. 

Rıdvan Dilmen'in söylediği bir cümle özellikle dikkatimi çekti. 'Trabzonspor iki puan kaybetti, Fenerbahçe 1 puan kazandı!' Oldukça destekli ve önemli bir tespit bu. Neredeyse 70. dakikaya kadar hiç bir etkinlik gösteremeyen Fenerbahçe, hücum makinası Trabzonspor karşısında, Şükrü Saraç arenasında oldukça zor anlar yaşadı. Zeminin kötülüğü, motivasyon düşüklüğü, yanlış taktik, kötü enerji, bitkinlik; ne olursa olsun neden, Fenerbahçe taraftarı için hiç de hoş olmayan bir oyun sergiledi. 'Güzel futbol'u 90 dakika devam ettiren Trabzonspor'un enerjisi derbiyi canlı tutarken kanatlar, hücumda, defansta, ortada zayıf olan Fenerbahçe yazık ki eksi yönleriyle taraftarları üzdü. 

Güçsüz, isteksiz, savaşmayan bir Fenerbahçe izledik derbi boyunca. Öyle ki Marsilya yenilgisinin etkisinden kurtulamayan ancak orada da savaşmakta zorlanan bir takım gördük. Aslında sanırım bütün olay kulübün genel dengesizliği ve ruh bağlarının kopmuş olmasından ileri geliyor. Kaçması gereken bütün olumsuzluklarının içinde kıvranmaktan başka bir şey yapamıyor takım. Muhteşem bir kadroya rağmen yenilip, beraberliklere göz yumuyor sadece. Alex'i 'tekil' hareket etmeye iten davranışlar, teknik adamın yanlışlıkları ve bir şekilde kötü izlenimiyle, karanlık atmosferi takımın üzerinden çekmesinin tek yolu gitmesi olan başkanıyla Fenerbahçe'nin ciddi sorunları mevcut. Öte yandan bu kadar iyi bir kadronun, bu beraberliklerle düşmeye devam eden motivasyonları da cabası. 



Fenerbahçe'nin dün ayağından alından topları saymayı bir yerden sonra bıraktım kendi adıma. Bunun üzerine Aykut Kocaman açıklamasında, ataklar sadece 'ayağımzdan kapılan' toplarla gelişti diyor. Bunun ne kadar büyük bir sorun olduğunun farkında mıdır acaba?  Ya da zemin kötüydü derken, kendi stadlarında TS'nin de aynı zemin üzerinde oynamış olduğunu görmüş müdür? Veya takımım iyi oynadı derken 'eksiklerimiz çok, bunların farkındayız' demek yerine Marsilya beraberliğinin sorumlusu başkasıymış gibi 'Marsilya'da kaybedilen motivasyonları nedeniyle' demek ne kadar acemice farkında değil midir? 


Fenerbahçe, bugün hem Avrupa'da hem de süperlig de çok önemli bir sıralamada mücadele eden, çok önemli bir takım. Fiziken kuvvetli, yetenekli ve aslında normalde oldukça inançlı da üstelik. Ancak hiç bir şekilde bu özelliklerini sergileyemeyen sarı lacivertliler, Trabzonspor'un hücum bombardımanı karşısında dün neredeyse çaresiz kaldı. 

Gelelim Trabzonspor'a. Kademeli oyun tarzı, düzgün ve etkili, dikkatli defansı, başarılı kanat çıkışları ve her ne kadar son vuruş sıkıntısı yaşasa da etkili forvetleriyle oldukça keyifli bir takım. Fatih Terim ile hemen hemen aynı düşünce yapısına sahip olan Şenol Güneş, 'yakalayan vursun' taktiğiyle 'güzel futbol'un altına imzasını atan nadir teknik adamlardan biri olma özelliği taşıyor. Oyuncularının motivasyonlarını yüksek tutarak, hep aynı standartlarda oynamalarını sağlayan Güneş, özellikle takım içindeki 'takım olma' duygusunu oluşturmasıyla da önem taşımakta. Fenerbahçe evinde, inançlı ve güçlü bir oyun çıkaran TS'yi galip getirmeyen tek şey 'şans' unsuru olsa da, orta sahada mütemadiyen gözüken 'boşlukları' da bir neden olabilir. Tek eksi yanlarını ortadaki boş alanlarıyla sergileyen TS; son dakikalara kadar aynı hırsla savaşan olgun bir takım olduğunu da bu derbide ispatladı. 



Tıpkı Trabzonspor gibi her koşulda takımına inanan, güvenen, oyuncularını iyi tanıyan, vizyon sahibi bir teknik direktör lazım Fenerbahçe'ye. Benim açımdan en önemli eksiklik budur sanırım. Hala daha kulübümüzün geçirdiği kötü günler bahanesi yapmadan, içinde bulunduğu koşullarda ve gerçeklerde başarılı olabilecek, etkili, takımını tanıyan bir teknik adamın şuan sarı lacivertlerin başında olması herşeyi değiştirirdi muhtemelen. Trabzonspor için de gördüğüm eksiklikler, 'son vuruş' açısında güçlü bir forvet ve köprü görevi yapabilecek, iyi top takipçisi bir göbek oyuncusu. 


Herşeye rağmen tüm olumsuzluklara rağmen iyi bir derbi izlettikleri için Fenerbahçe ve Trabzonspor'a kendimce teşekkür etmeden de duramıyorum. Derbileri, heyecanları ve futbolu sürekli özleyen bizler için harika bir akşamdı. 

Bundan sonraki derbilerde görüşmek üzere bolca 'güzel futbollu' günler! :)


19 Eylül 2012 Çarşamba

Hakkı Yenilen İlk Maç : MANU - GS


Galatasaray oldukça iddialı bir şekilde gitti Old Trafford stadına. Aslında yapacakları şey; gerçekten avrupayı hak eden, onlarla mücade etmekte zorlanmayan, kuvvetli bir takım görüntüsünü tüm dünyaya izletmekti. Nitekim asıl görevini de başarıyla gerçekleştirdi. Oldukça mücadeleci, 90 dakika savaşan, muhteşem bir futbol için maçı sürekli tempoda tutan bir futbol seyrettirdi bizlere. 

Manchester United ile 1-0 biten maç, yazık ki puan kaybettirdi aslana ancak mücadelesi oyundaki %53 üstünlüğüyle de sonuçlrda kanıtlandı. Şansız direkler, verilmeyen penaltılar, yorgunluktan ileri gelen hatalar, tecrübesizliğin getirdiği durgun hamleler ve sürekli düşünen yapısıyla güçlü İngiliz temsilcisine karşı oldukça ağır kalan yapısı nedeniyle golü bir türlü bulamadı sarı kırmızılı takım. 

Gruptan çıkacak olmasına büyük bir olasılıkla bakılan Galatasaray için Menchester çok başka bir dava aslında. Yıllar öncesinden gelen, baş rolünü 'taraftarların' oynadığı bir macera. Kırmızı şeytanlarla ödenmemiş hesaplarımız var, bu maç da, bu anlamda büyük önem taşıyordu; tıpkı deplasmanda da olacağı gibi. Ancak Fatih Terim'in maç başlamadan önce söylediği bir şeyle bu durumu özetlemek istiyorum; 

Yenilsek de çatır çatır futbol oynayalım.

Bu sözü gerçeğe çevirdi Galatasaray ve tüm Türkiye'yle, taraftarlarına tadından yenilmez bir futbol sundu. 

Ancak büyük hataları, ders alması gereken tecrübesizlikleri ve yazık ki bir türlü çözüm üretemediğimiz hakem kararları yüzünden bu 1-0'lık skor Londra'da Galatasaray'ı buluyor. 

Defans neredeyse olağan üstüydü ancak tecrübesizlik buradaki hattı kıran şey oldu. Chris şampiyonlar liginde oynamak için alındığında en çok da bu özelliği göz önünde bulundurulmuştu. Tecrübe, iyi ve hızlı olanın yanında; özellikle de şampiyonlar ligi gibi bir curcuna içinde şart, neredeyse hayati. Bunun yanında beklenmedik bir şekilde Selçuk İnan performansındaki düşüklük, Melo'nun kendini bir türlü toparlayamamış olması, Burak ve Amrabat'ın anlaşmazlıkları. Çabuk yorulan güçsüz fizikler, sonucu hazırlayan etkenlerdi. Ancak söylemek gerekir ki  mütemadiyen 'sakin', gerçek anlamıyla 'dikkatli bir Galatasaray izledik Kırmızı Şeytanlar karşısında. 

Ancak fiziken oldukça üstün olan avrupa takımlarıyla savaşta en çok dikkat edilmesi gereken şeye bir an önce çözüm bulmak şart. Hız!. Hızla ilgili ciddi bir problemimiz var. Rakip yerleşmeden topu çıkarmaya yönelik çalışıp konsantre olmak lazım gibi görünüyor. Bugün Valencia gibi hem fiziği güçlü hem de iyi depara çıkabilen futbolcular karşısında nasıl boşa düştüğümüzü görmek kolay oldu. Nitekim Valencia yorulana kadar, sürekli olarak takım arkadaşlarının gözlerinin aradığı 'güçlü nokta' konumundaydı. Zaten en kadro derinliği anlamında, dünya devlerinden biri olan Manchester United, Galatasaray'ın mücadele hırsı ve azmiyle, özellikle ikinci yarıda şaşkına dönerek, yorgunluğun da etkisiyle duruldu. Ama şansızlık peşini bırakmayan sarı kırmızılı takım, yazık ki son dakikalarda yine pozisyonlarını ağa gönderemedi. 

Maçın gerçek anlamıyla kahramanı; Muslera'ydı. Kurtardığı penaltı, doğru müdahaleler, topa zamanında çıkartmak ve serin kanlılık anlamında gerçekten başarılıydı. Bir çok tecrübeli kaleciye taş çıkarabilcek kadar diri ve inançlıydı. Yine de sadece kaleciyle bir şeyler beklemek yanlış olurdu.  

Bu seferlik Londra'ya galibiyeti bırakıp gelen Galatasaray, Avrupa macerasına Braga'yla devam edecek...

https://vimeo.com/49750125

3 Eylül 2012 Pazartesi

Galatasaray ve 'Rüya Takım Olmak' Yolu


Kasımpaşa ile lige başlayan Galatasaray, transferleriyle bir 'rüya takım' resmi çizmişti tüm eleştirmenlerce. Aslında taraftar da inanılmaz bir heyecan hissediyordu. Üzerine ne oyunlar oynanan Real Madrid formalı 'Hamit Altıntop', geçen senenin gol kralı 'Burak Yılmaz', sarı kırmızılılara dahil olmak için senesini oynamama tepkisi göstererek geçiren 'Amrabat', Lig içinde görünür bir başarı elde eden yeteneğiyle 'Dany', kimsenin neler yapacağını kestiremediği kapalı bir kutu olsa da İtalya hissiyle formaya giren 'Umut Bulut', Bir türlü akıbeti anlaşılamayan ama sonunda taraftarın baskısıyla yeniden idmanlara getirilen 'Melo' haberleri kasıp kavurdu tüm camiaları. 

Fatih Terim bu başlıklar atıldığında ilk olarak şöyle söylemişti. Bu takım daha çok taze, çalışmalı, çok çalışmalı, konsantre olmalı ve uyum sağlamalı, birbirinden farklı takımlardan, farklı futbol kültürü ve mantığında oynamaya alışık oyuncuları bir araya aldık. Rüya takım demek iddialı, bekleyip sezon sonunda ve şampiyonlar liginde çalışmalarımızın etkilerini görmeliyiz. Hemen hemen bu özetle anlatılabilir onun söyledikleri. Haklıydı da. Barcelona gibi bir takımın bile 'rüya takım' olması yıllarını aldı. Sahip olduklarına rağmen, kusursuz bir uyumu tutturmaları yıllar aldı! 

Yine de taraftarın, Hamit başta olmak üzere yeni transferlerden beklentileri oldukça yüksekti, hala da yüksek. İlk etapta aslında sağlam duruşu, güçlü fiziği, tecrübe ve ön görüsü, köprü olabilme kapasitesi ile liderlik özelliklerinin ciddi anlamda önemli olduğuna inanıyorum ben de. Ancak maç eksiği ve adaptasyon sorunu ne yazık ki şimdilik takımın dengesini bozuyor gibi görünüyor. Yazık ki ayağında top tutmakta zorlanıyor ve hemen hemen bütün top kayıplarının nedenini oluşturuyor. Fatih Terim ise Hamit'i kazandırmak için ona şans veriyor, neyse ki onun neler yapabileceğini aslında biliyor ve ön görebiliyoruz... Biraz daha mı dayanmalı acaba ya da gerçekten hazır olana kadar ilk 11 formasından uzak tutmak mı gerekir? Yine de imparatorun kararı ne olursa olsun şu an kızgın taraftarın da içten içe Hamit'ten beklentilerinin devam ettiğini düşünüyorum. Hatta futbol programlarını seyrettiğim her saniye de, Hamit hakkındaki yorumların üzerine 'acaba ben başka bir maç mı izledim ki' demekten de kendimi alı koyamıyorum. Nedense yine de beğenilen bir Altıntop vardı şimdiye kadar medyada. Taraftar olarak farklı bakışlara rağmen Hamit Altıntop ismi yeri itibariyle hiç bir zaman 'yıldız' olabilen forvetlerden olmayacak ama liderlik ve oyun kurma yetenekleriyle Galatasaray'da sıkça başarıyla anılacaktır diye düşünüyorum.

Dany çok çabuk bir şekilde uyum sağlamış olmasıyla beraber gerçek bir stoper görevi görüyor açıkça. Semih Kaya ile zaman zaman anlaşmazlıklara düşseler de, arada Ulfaluji gibi bir yönetici olduğunda bu sorunda ortadan kalkıyor ve defans kuvvetleniyor. Ancak Ulfaluji'nin beklenmeyen sakatlığı filmi tam ortasında koparan nokta oldu. Şampiyonlar liginin hemen öncesinde yaşanan bu talihsizliğin öncesinde de Engin Baytar'în ceza sorunu ortaya çıkmıştı. Bu sonuçla GS yönetimi, avrupa için yeni stoper arayışlarına girdi. Ne sonuç gösterecek bu bilinmez ama kaptan ve defans kurucusunun bir anda olamayışı tüm herkesi kasvetli bir sessizliğe bürüdü gibi.  



Orta saha ve defans üzerine transferlerin etkisi bu şekildeyken, açığa gelen Amrabat ile forveti renklendiren Umut Bulut ve Burak Yılmaz'ın tam da GS ruhu için önemli transferler olduğunu görmek mümkün. 

Top kaybetmeyen, inatçı, gözlemleyen ve iyi top takibi yapıp, topu yere indirmeyi başarıp, hızla kontrol altına alabilen, çeviren, çalımlayan, kesen, süren ve depara çıkan Amrabat bence bu sene için Galatasaray'ın en 'nokta atışı' transferi olmuştur. 

Burak Yılmaz bir anda enerjiyi zıplatan çıkışları, ileriden top alıp, faul kazandırabilen, güçlü fiziğiyle defansı zorlayan, doğru yerler geldiğinde affetmez vuruşlarıyla tam bir forvet. 

Kapalı kutuyu rakipler için pandoraya çeviren gol canavarı Umut Bulut ise hiç vazgeçemeyen tıpkı Elmander gibi sürekli savaşan bir asker. Bu özellikleriyle Galatasaray için oldukça keyifli gollere imza atan bir imaja sahip şimdilik. 

Tüm bunlara, uyumlara, uyumsuzluklara, sakatlıklara, başarılara ya da başarısızlıklara rağmen Galatasaray'ın eksikleri ve hataları taraftarın yüreğini ağzına getirmeye devam ediyor tüm bir 90 dakika boyunca. Ligin fiziken en güçlü takımı olan sarı kırmızılaların şimdilik gerçekten de ciddi anlaşmazlıkları ve uyum sorunu var. Forvet derinliği, geçen seneki orta saha köprü başarısı ne yazık ki yok gibi. Ancak tüm takımlar gibi Galatasaray için de henüz yeni başladı lig ve bu eksikler kapandıkça bir adım daha yakın olacağının sinyallerini veriyor 'Rüya Takım' çizgisine. 

Beşiktaş ve Bursaspor gibi iki önemli takım maçlarını da puan kaybetmeden atlatan sarı kırmızılılar, daha çok konsantre olmaları gerektiğini ve duran top kabuslarına karşı bir önlem almaları gerektiğini görmek zorundalar açıkça. Serbest vuruşların başarısının yanında, gerçekten kötü köşe vuruşu kullanımlarının bir an önce yoluna sokulması gerektiği de net. Bu anamda tıpkı Fatih Terim'in her zaman söylediği gibi 'daha çok yol, daha çok şey var yapılması gereken' 

Bundan sonraki şampiyonlar ligi analizinde görüşmek üzere... 
'Güzel futbollu günler'