Hürriyet

19 Şubat 2013 Salı

KUDRETİYLE PARLAR, SİYAH İNCİ




- Didier Drogba Üzerine -

            Yeşil sahaya adım attığında, zemini sarsan güçler vardır futbolda. Herkesin yüzünü yönüne çevirdiği, merakla ve heyecanla, kuşanılmış olan yetenekleri izlemeyi beklediği anlarla dolu maçları yaratan  adamlar vardır. Güç; tarifi olmayan bir akım olmaktan çıkar o an. Güç; serilir sere serpe tüm stada. Herkesin gölgesinden korktuğu bir kalp atışını sahneye alır maç, o güç serbest kaldığında. Siyah inci, Afrika'nın bütün kudretini, tanka benzeyen fiziğiyle sokuverir bir anda oyuna. İşte o an, evrenin en kontrol edilebilir güçlerinden birine saygıyla eğilir seyirci: Didier Drogba'ya.  

            Chelsea'ye adım attığında, bizleri Premier'de neler yapabileceği hakkında merak içinde bırakmadığına çok sevinmiştim. Maradona gibi Sheffield United teklifiyle değişebilecek bir oyun tarzından uzak durmadığı için onlarca kez şükretmiştim. Çünkü hep içimde kalmıştır, herkes gibi belki de; ada başkadır. Orada futbol başkadır. Ayak uydurmak zordur, sizin verecekleriniz olduğu gibi, Premier'in size bahşettikleri kolay kolay tecrübe edilemez ufuklardır. Maradona adayı reddettiğinde, ya da reddedilmesi sağlandığında; dünya seyir zevkine büyük bir balta vurulduğunu acıyla kabul etmek zorunda kaldı bütün hayranları. 

            Drogba dünyanın en çılgın, korkusuz ve garip bir şekilde deneyimlemeye düşkün olan nadir futbolcularından sanırım. Onun için farklı atmosferler, farklı oyun tarzları, farklı yengiler, kazançlar hep en önde gelmiştir. Kariyeri de buna örnektir. Sadakati, kaptanı olduğu Fildişi Sahilleri Milli takımına kuşkusuz. Kulüpler, onun için değiştirmeye adım attığı diğer aşkları oluyor hep. Ama onun için söylenilen değişmez gerçek;  'gittiği takımı, kendi takımı' yapma becerisidir. Bu sevgi dolu olmasından, insanlığı anlamında kuşku götürmez kalitedeki karakterinden, saha içindeki zarafetinden, futbola olan aşkından, kazanmak için asla vazgeçmeyen yapısından ve topla buluştuğunda yaydığı gücünden kaynaklı olan bir özelliktir. Lider olmak siyah incinin kanında var adeta. Sahadaki herkese hükmetmek herkesin harcı olmadığı gibi, bu saygıyı hak ederek kazanmak da hiç bir oyuncunun kolay kolay yapamayacağı bir şeydir elbet.

            Onu eleştirmeye kalkan onlarca insana iyi karakteri, yeteneği ve olumlu tavırlarıyla cevap veren bir futbolcu ama aynı zamanda gelmiş geçmiş en çılgın forvetlerden biri olmayı da başarıyor aynı zamanda. Drogba yeri doldurulamayacak, gelen herkesin, onunla aynı kulvarda buluşamayacağı bir paralelde yaşıyor sanki. Futbol için var olan bir adam olarak, tüm yönlerden farklı bir rotası var her zaman. 

Futbolun bile ondan vazgeçmekten korkacağı türden bir keyif yani! 

Kendine has selâmıyla tüm goller onun gibi.

Mütemadiyen yeşil sahalar onun... yeşil sahalar da Didier Drogba'ya sahipmiş gibi sanki.

           


15 Şubat 2013 Cuma

JORDAN’DAN KISSADAN HİSSE




-Michael Jordan üzerine-

            Michael Jordan demek; onlarca hikaye, başarı, kupa demektir. Ama bunun yanında o, aynı zamanda, romanlara konu olacak bir hayatın adamıdır. Yaşadıkları, kazandıkları, en önemlisi de kararlarıyla uzun yıllar gündeme oturmayı başarmış, eşsiz bir sporcudur.

            NBA tarihinin belki de en efsanevi adamlarından biri olarak Jordan,  tüm kariyeri boyunca bizi bir çok yolla şaşırttı. Basketbol içindeki showları, yeteneği, karakterindeki zarafet ve benzeri olmayan oyun zekasıyla ama en çok da kararlarıyla. Bu yazı aslında temel olarak bu kararlarından birini ele alacak: Beyzbola geçişini.

            Dünyanın en iyi defansif oyuncusu ve aynı zamanda da en iyi şutör guardı olan bir adam, Chicago Bulls’un başarılarının hemen ardında, neden kariyerine ‘dur!’ demek ister ki? Jordan’ın kararlarının şaşırtıcılığı da, düzenli olarak bu soruyu sordurmayı başarmasından ileri gelir. 

            Başarılı oldum çünkü hayatım boyunca kaybettim.’ demişti bir keresinde. Lincoln’e gönderme yapardı bu cümle açıkça. Yani başkanın tıpkı kendisi gibi, garip işlerdi düşünceleri, hisleri. Anlamak pek kolay olmazdı geri kalan ‘sıradan’ insanlar için. Babası James Jordan’ın arabasında, göğsünde bir mermiyle bulunduğu haberi geldiğinde de bu anlaşılmaz duygu gel gitlerini yaşamaya başlamıştı.

            Michael Jordan basketbolda yetenekliydi kuşkusuz ama insanların onu hatırlıyor olmasının bir diğer yanı da  ‘özgüveni’ olmuştur. O, babasının anısını yaşatmak, kafasını dağıtmak için, hiç bilmediği, muhtemelen en küçükken sokakta oynayarak öğrendiği bir sporu yapmak için çıktı yola. 

            Başarısız oldu, uzun bir süre de bu başarısızlık istikrarlı bir şekilde onu takip etti. Ama o yılmadı, hergün sabahın köründe antrenmana gidip, beyzbolu daha iyi oynamak için çalışıyordu. Babası için, oynamış olmayı diliyordu. Kötü oynamaya devam ediyordu, eleştiriler kesilmiyor, tüm dergiler, onun takımıyla ve oyunla dalga geçtiğini ima ediyordu. Buna rağmen onun ismi, birinci ligde zorla kalan takımının biletlerini sonuna kadar sattırmayı başarıyordu. 

            Michael Jordan ile bilinmesi gereken bir şey varsa; o da onun ‘vazgeçen’ tiplerden biri olmadığıdır. Jordan durdurulamaz bir hırsa sahiptir. Başarısını tüm bu başarısızlıklarda hiç yılmadan devam edebilmesine bağlıyorsa hakkı var elbet, zira bu durumun başka bir açıklaması yok gibi görünüyor.

            Sezon sonunda, nihayet takımının atış yapabilen oyuncularından biri olan Jordan, anlık bir kararla basın toplantısı düzenleyerek yeniden şaşırtmayı da başarır. Jordan beyzbolu kafasında sonlandırmış tır. Adeta 'geldiğim gibi, gitmesini de bilirim.' diyerek, tüm beyzbol macerasına elvadaya hazırlanmıştır. Bu tatil niteliğindeki ara, onu yeniden diriltmiştir. Basın toplantısında söylediği şey, tüm basketbol camiası için özel ve mutluluk verici olmuştur; 

‘Geri döndüm.’




7 Şubat 2013 Perşembe

UNUTULAMAYAN YAKIŞIKLI






-David Beckham Üzerine-

Futbolda onlarca kahraman, her dönem milyonların sevgisini kazanan, yep yeni karakterler vardır. Messi, Ibrahimovic, Bale, Neymar, Ronaldo, Drogba bunlardan sadece bazıları. Sürekli bahsedilen biri olmak zor olduğu gibi, bahsedilen isimlerin mütemadiyen ‘sevilen’ olması da o derece zordur. Bazı karakterleri karşı koyamadan seversiniz. Bazılarını ise sevmekte zorlanırsınız. Ya da arada kalırsınız, gözlemeye devam edersiniz. İşte bu süreçlerin hepsini birden yaşayan nadir futbolculardan biri de İngiliz efsanelerden biri olan David Beckham’dır.

Beckham muhtemelen kariyerinin son transferi olan PSG için görüşmelerini tamamlamış, artık takıma imaj anlamında yardımı dokunacak futbolcular arasına girmeyi başarmıştır. Beckham futbolculuğu açısından, duran top tanrısı, muhteşem bir orta saha olarak değerlendirilir. Üstelik yıllarca üst üste ‘altın karamaya’ girmeyi başaran önemli bir adamdır. İstikrarlı, Ferguson keşiflerinden Beckham, aynı zamada Şampiyonlar liginde top 100’e girmeyi başaran ilk İngiliz oldu. Ha! Bir de Avrupa’da ilk golünü Galatasaray’a atması nedeniyle o, bizim için ayrıca özeldir.

Beckham’ın futbol kültüründeki yeri ayrı, popüler kültürdeki yeri apayrıdır. Özellikle modacı eşi Victoria’ya ile evliliğinin gündemden gündeme koşuşu; onu her anlamda manşetlerden inmeyen bir adam haline getirdi. Üstelik bu üne daha 17 yaşında kavuşan Beckham, yakışıklılığı, yaptığı saç modelleri, giyimi, davranışlarıyla binlerce kadın hayranı da peşinden sürüklemiştir. Manchester’dan yıllar sonra bile ayrılmak istemediğini dile getirmiş olsa da sonrasında Real Madrid’e satılması, onun için kariyer çizgisini tamamen değiştirdi.

David Beckhem popüler olma konusunda belki de gelmiş geçmiş en istikrarlı isimlerden biri. Bugün, 75 doğumlu futbolcunun PSG’ye gözü kapalı alınmasının sebeblerinden birisi de budur. Futbol kalitesi tartışılmaz ama belli bir yaştan sonra, özellikle Amerika liginden sonra Avrupa’ya dönüşünüzün olması, sağlayacağınız ‘imaj’ artısına da bakar kuşkusuz.

Beckham karanlık taraflarıyla da tanınan, özel bir adamdır. Tarihte isminden bahsedilecek nadir futbolculardandır. Aile yapısı, çocukları, duruşu, davranışları ve yardım severliğiyle bilinse de; çıplaklığı, sahada öfkesi, özellikle genç dönemlerinde ‘kötü’ çocuk davranışlarıyla da tanınır. Ama David Beckham’la ilgili futboldan anlayan herkesin ortada buluştuğu bir konu vardır; unutulamayan yakışıklı şimdiye kadar gelmiş en büyük duran top ustasıdır ve öyle bir cazibesi vardır ki; hiç kimse onu hayranlıkla izlemekten alı koyamaz kendini. 
Kaç kişi buna hayır diyebilir ki...?