Hürriyet

30 Nisan 2012 Pazartesi

Bir Acayip Derbi: FB - BJK



Kadıköyde ya da İnönü'de fark etmez ancak iki takıma da söylenecek bolca laf birikti bende. Maçların nerede olduğu okadar fark etmiyor artık, futbolcular psikolojilerini buna uydurmaya alıştırlar. Hatta Trabzonspor gibi deplasmanda daha da başarılı olan takımlar var şampiyonluk 4'lüsünde. Ancak dün yine de bu atmosferin kontrolü için hakemlerin ne kadar önemli olduğunu öğretti bana maç. Özellikle ev sahibi takım kışkırtma konusunda da istekliyken. 

Öncelikle, hakemlerin seyirci baskısına göre karar verdiği nerede görülmüş merak ediyorum. Ancak Türkiye'de gerçek şu ki, gerçek anlamıyla profesyonel, güçlü ve cesur bir hakem yok. Kim ne derse onu oynayan, kart çıkarmaya korkan, seyirciyi geçtim, ev sahibi takımı bir türlü yönetemeyen karar alıcılar var yeşil sahada gezinen. 

Dün de tam olarak bu vardı Kadıköy'de. 
Bir taraf kırmızı kart der, diğer taraf hiç düdüksüz geçen onlarca çekişmeden sonra itişmeye korkar. 
Sadece bu değil. Hakemin kötü yönetimi oldukça etkiliydi futbol anlamında bir şey görememizde ama bir nedeni daha vardı. 

Ne Fenerbahçe, ne Beşiktaş futbol oynamadı...

Güya spikerlerin dedikleri FB üstünlüğüydü ki ilk yarıda neredeyse hiç çıkamayan Fenerbahçe gerçekten de ikinci yarıda BJK'yi daha da çok korkak oynamaya iten taraf oldu. Ancak bu Fenerbahçe'nin yine de etkili bir futbol oynadığı anlamına gelmiyor. 

Dün sahada futbol yoktu. 
Güzellik yoktu. 
Seyri zevksiz, çalımsız, takım gibi oynayamayan 22 kişinin birbirinden topu kapma hevesi vardı. Ya da ortamı daha ne kadar gerebiliriz düşüncesi... hakem buna çok izin verdi, Rüştü'nün açıklamasından görünen o ki, kendi yöntemleriyle futbolculara hakaret ederek bu durumu dengelemeye çalıştı!?

Beşiktaş'ın kendi içinde en önemli sorunu laubali olmasıydı. Tekil düşüncesiydi. Onlarca güzel pozisyon kaçırmalarının tek sebebi, yanında koşan bir diğerini görmemezlikten gelme tavrıydı. Güzel defans yapan bir takım vardı ilk yarıda ve etkili çıkıp, ağaları havalandırabilecek bir enerjileri vardı ancak bu saydığım sebepten bunu başaramayan bir siyah beyazdı izlediğimiz.
Tabii en önemli nedenlerden biri de doğru zamanda Mustafa'yı kullanamayan teknik direktör hatasıydı.

Ancak bir şeyi fark ediyorum; bu dağınıklı göz yorucu. Beşiktaş'ın ölmeye başlayan ruhunu görmek çok kolay. Bir an önce bunu toparlamanın yollarını bulmak lazım gibi gözüküyor. 
Egemen en güçlü, hırslı oynayan futbolcuydu, golü buldu ancak sadece on dakika maçı bu şekilde tutmakla kazanılabilecek olan maç bi kaç dakika içinde tam tersine döndü. Fenerbahçe'nin dağılmasını beklemek yerine, BJK dağıldı bir anda. 
Egemen'in kendi kalesine gol atması da BJK defansının bir anda hiç işe yaramaz hale gelmesinin suçu, onun kurtarma arzusunun getirdiği, acele hataydı. 


Fenerbahçe futboluna dönünce, duran toplardan iki gol, defansı hiç bir şekilde geçemeyen bir forvet, Alex'in yokluğu nedeniyle pozisyona giremeyen bir korkaklık vardı ev sahibinde. Paslayaşamayan, ağır, hırs yoksunuydu ilk yarıda özellikle. Bir de sürekli yerde gördüğümüz oyuncularla dolu, oyunu mütemadiyen durduran tavırlarıyla, sıkıcıydılar biraz. 
Zaten maçı izlemekten vazgeçmiş gibi, hiç bir zaman doğru zamanda, doğru yere bakmayı başaramayan hakem, yerde gördüğü futbolcuya, seyircinin 'aouuuuuu' sesiyle düdüğü çalıyordu.
Bir de Volkan'ın Edu'nun özürünü kabul etmiyorum diyebildiği şımarıklığa sebep olan, gerçekten de can acıtıcı pozisyonları vardı. 90 dakika boyunca haksızlık, kart göstermeliydi diyen FB taraftarının, oyuncularını sürekli sahada yatarken görmeye sesi çıkmadı.


Hayatım izlediğim en durağan, sıkıcı ve düşündürücü maçlardan birini izledim 29 Nisan 2012 akşamı. Ancak görünen o ki bu yanlış tavırlara sesi çıkamayan hakemler olduğu sürece, bu şekilde 'futbol' izlemeye devam edeceğiz.


Bundan sonraki derbiler için en azından,
'Güzel Futbol' dileğimle. 

Bol Futbollu Günler... :)





  













24 Nisan 2012 Salı

Güzel Futbolun Kazanamadığı An: GS - FB









Bugün, hani 'futbol yazarları' olarak nitelendirilen, TV'de yaptıkları programda geyik, saçmalık ve futboldan anlamıyoruz konuşmaları yapmaktan başka işe yaramayan isimleri okuma gafletinde bulundum yeniden. Belli kişileri hiç okumamaya alıştırmıştım üstelik kendimi. Ama sanki adam yokmuş, Türkiye gibi futbolu içinde yaşayan, hayat tarzı olarak kabul eden bir ülkede sınırları aşmayıp, seyirciye de saygılı olabilcek kişiler yokmuş gibi, şarlatanlıkta rekor kıran adamları izlemeye devam ediyoruz. Yanlış anlaşılmasın Galatasaray'ın tarafını savunan da var savunmayan da, objektif olan da ama hepsi de aynı derece de çileden çıkarıcı. 


Derbi şahane bir maçtı.


Galatasaray yenildi, geride kaldı ileriye bakmak lazım ama bu adamları bir türlü futbolla ilgili konuşturmayı başaramıyoruz nedense. Çapsız, cümle kurmaktan aciz, zayıf, zavallı, bir kaç adamın, cebine para sokmak dışında başka bir şey düşünmeyen bir kanalda çıkıp, daha kendine hayrı olmayan bir sunucuyla program yapmasını izlemeye mahkum bırakılıyoruz. Bir de o 'futboldan' çok iyi anlıyorum mimikleri var tabii. Türkiye'de eski hakemlerin'de, Amerika'da parasını tüketip, Türkiye'de adam kazıklayan iş adamlarının da, tuttuğu takımı saklayamayan aciz eski futbolcuların da ne derece futboldan anladığını herkes iyi biliyor.


Bu içimdeki medya söylencelerini kustuktan sonra gelellim derbi ve ardı etkilerine...


Derbi, benim gözümde hiç gocunmadan, alkışlarla takımımı uğurlayabileceğim kadar alnım ak bitti. Ama geçen Chelsea - Barcelona maçı hakkındaki yazımda da söylediğim gibi bu maç da bana futbolun %50 sinin nasılda 'ŞANS' olduğunu gösterdi. Hücum gücüyle nerdeyse topa dokundurmayan GS savunmada o kadar açık kaldı ki, iki kez FB'nin ısınmamış Muslera'nın üzerine gitmesine kaldı iş. Ben Galatasaray'ın şahane futboluyla tatmin oldum ama İmparator Fatih Terim'in de dediği gibi 'şans' diye bir şeyi kabul etmiyorum, futbolcular içeriye girip, topu bırakamadıkları için golü bulamadılar. Üstelik o bütün pozisyonların ısınan Volkan tarafından ekarte edilmiş olması da şaşırtıcı değildi. 


Kendi adıma beğendiğim, takımına yürekten bağlı, çalışkan, hırslı ve dürüst adamın sürekli eleştiriliyor olması da değinmek isetediğim bir konu yeri gelmişken. Türkiye'de Fatih Terim kadar takımında öncü, duruşuyla asil, kendini mütemadiyen her alanda geliştiren, öğrenmeye hiç doymayan, başarı hırsı yüksek, takımını motive kuvveti güçlü başka bir teknik adam daha görmedik, bunu kabul etmeli. Kimse çıkıp da kibirili diye bu adamı eleştiremez. Kibirli değil Türkiye'nin canını acıtıcı derecede dürüst ve düzgün bir adam olduğu için eleştirilmeye devam ediyor. Yaptığı herşey de arkasından milyon taraftarı sürüklerken, bu hak kimseye düşmez.


BJK taraftarının FB ile birlikte sevinen taraf olması da benim gözümde şampiyonluk mücadelesinde yeni bir boyut kazandırmıştır. Yazık ki çirkin tavırlar konusunda birbiriyle yarışan taraftarlarıyla iki takım da bu kupayı Galatasaray'a bırakmamak için ellerinden geleni yapacak gibi görünüyor. 


Gelelim derbide GS'nin hatalarına; kendi stratejesi içinde bütün oyuncularını hücuma alıştıran, her zaman 'hep' hücum olan Terim'in sözleriyle muhteşem bir show sergileyen Galatasaray 11'nin tek hatası şampiyonluğu o an için garanti olan maçta beraberliğin bile yetebileceğini düşünememesiydi. Biraz savunma 1-1 den sonra iş görecekti ancak kendi sahanda kazanmanın ölüm kalım meselesi olduğu bir konu da bunu tercih etmemeleri de kınancak bir anlayış değildi. Ancak fazla hırs FB'ye biraz avantaj kazandırdı. 


Ben şahsen tüm medyada doğru bir yönlendirme olarak Galatasaray'ın asil taraftarının yenilmekten de gocunmayan tarafıyla gurur duydum. Binlerce taraftarın şahane kalabalığıyla, hiç pes etmeyen desteğiyle, gürleyen sesleriyle, sonuca rağmen son düdük çaldığında, FB'li futbolcuların çirkin tavırlarına rağmen takdirle takımını alkışlayışıyla örnek alınması gereken bir taraftar kültürü sergiledi. 


Tırnaklarını yerken kanatan sevgili kardeşimin derbi heyecanının tehlikesine ben şahit oldum. Takımıyla gurur duyan duruşunu da, tıpkı geri de kalan tüm sarı kırmızılı taraftarlar gibi.




Bir de eklemek istediğim 25 yaşındaki sarı kırmızılı aslan Fatih Çalışkan için baş sağlığı diliyorum. Onun heyecanıyla hepimiz ortaktık, bir kahraman gibi aramıza adını yazdık ancak bu tip aktivitelerde bir daha, onun hastaneye ulaşmasındaki gibi zorluklar yaşanmamasını diliyorum.




:) Bol futbollu günler...





18 Nisan 2012 Çarşamba

Şampiyonlar Ligi: İngiltere'de Katalan Yenilgisi; Chealsea - Barcelona

    
Şampiyonlar liginin en önemli bölümlerine gelmişken, hızlı tempoya rağmen içinde bulunduğu bütün kupalarda da başarlı olmayı sürdüren Barça'nın İngiltere topraklarında, neler yapacağı merak konusuydu ve bu, Chelsea için avantaja dönüşebilcek olan maçın skoru için bütün futbol severler ekrana kitlendi. 
Öncelikle, dünkü maç bana bir şey daha kanıtladı; 'futbol gerçekten de %50 şans', çünkü Barça'nın dünkü bütün çabasına rağmen o filelerle buluşmayan toplarına  her saniye içim gitti. Taraf tuttuğum için değil hatta itiraf etmeliyim ki her zaman 'ada' futbolundan çok daha fazla hoşlanmışımdır ama Barça, Chelsea önündeki yenilgisi yüzünden performansının altında bir show sergiledi yorumunu hak etmedi kesinlikle. İki takımın, iki ayrı taktiğinin savaşını izledik dün akşam.

Dünkü maç 1-0 ev sahibi Chelsea'nin galibiyetiyle sonuçlandı.

Drogba, Ramires'in ona gönderdiği muhteşem topa, oldukça iyi bir vuruş yaptı ve Barcelona savunmasını bir anda çaresiz bırakan yer topu gol oldu. 

Maçın başlamasıyla beraber Barcelona'nın saha içindeki hakimiyeti su götürmez bir gerçek. Atakların ardı ardı kesilmedi. 9. dakika da o inanılmaz Sancez vuruşunu üst dürekten dönmesi, o topun Sancez'e gelişinin etkileyiciliği, topun son ana kadar tamama %100 ermesi için gelişi. Ama işte tam bu noktada devreye giren 'şans' Chelsea tarafındaydı ve direk yüzünü gösterdi.!

Peki ya 43. dakikada kaleye yine hızla gelen topa Fabregas'ın kaleci aşırmasına ne demeli? Kesin gol dediğimiz topa Ashley Cole'un müdahalesi, tam da kale çizgisinden geri çevirmesi... sanırım burada da şans yine Barça'yı kesinlikle seçmemişti. 

İlk yarı tamamlanırken görüşler, sürekli bastıran ve hücum politikasını hiç bozmayan Barcelona'nın şimdiye kadar nasıl golü bulamamış olması yönündeydi. Ancak bir nokta var ki bir takımın savunma bölgesinin kuvvetli olması onu gerçekten tehlikeli ve zorlu bir takım haline getiriyor. Chelsea hep kendi kalesine yaslı olduğu halde, bulduğu fırsatla çıktığı ilk pozisyonla golü buldu. Ancak çekilmiş olmasına rağmen neredeyse bütün 11'i savunmaymış gibi oynadı ve Cole'un müdahalesinde olduğu gibi gerekirse ikinci kaleci görevi üstlendi. Ben bugüne kadar izlediğim en lezzetli savunma taktiklerinden birini izledim Chelsea sayesinde. 

45 +2 de buldu golü Chelsea, son dakika da tek bir hücumla skorunu kaydetti. 

İkinci yarı başladığında Barça yine gerçekten inanmış, atak ve saldırgan başladı maça. Yeşil çimler üzerinde takip etmekte zorlandığınız ama hep yerini bulan paslaşmalarla, bütün Katalan ekip sürekli işgaldeydi. Ancak İngiliz savunması daha da çok kapandı ve İspanya'ya geçit vermedi. Kapanmasının sonucu, savunmayı zorlayan Barcelona ikinci yarının sonlarında biraz daha baskıcı oldu ve bu Chelsea'ye sarı kartları almaya zorladı. 

Chelsea ne olursa olsun Londra'da bu maçı kaybetmemeye odaklanmış olarak çıktı ve doğru oyun, futbolun kurallarını yazan bir ülkenin takımına yakışan şekilde teknik futbolla Barça'yı sahasından yenilgiyle gönderdi.

Şimdi ben bu maçın rövanşını heyecanla bekliyorum...  

24 nisan çabuk gelsin.. .:)


17 Nisan 2012 Salı

Yenilgiyi Hazmedememenin Dışa Vurumu! Gelip geçen Play Off Mlay Off 2



Dün, normalde açılışı yapması gereken play off maçı oldukça ilginç sahnelere ortam yarattı. Aslında maç iyi başlamıştı. BJK güçlüydü, bastırıyordu, GS azimliydi, hücumdaydı. Ne var ki 1 gol geldiğinde ortam gerildi ve anlamadığım bir şekilde hayatlarını o maçı kazanmaya adamış olan taraftar artık maçı bırakıp başka herşeye tepki vermeye başladı. 


2. gol geldiğinde ise ok yaydan çıktı. Kimse yatıştırılabilecek bir modda değildi. Kendini sahaya atan 'hayati' eğitim seviyesi düşük taraftarlardan, yenilgiyi hazmedemediği için sinirlenmeye başlayan futbolcuların ifadeleri de ortamı yatıştırmak yerine, ateşe körükle gitmiş olmaları nedeniyle işler çığrından çıktı. 


Açıkça GS'li olarak söylemem gereken şudur; BJK taraftarının benim için farklı ve asil olan görünümü dün akşam herşeyiyle ezildi, küçüldü ve 2012'de hala iki taraflı maç izleyemediğimiz o ortamın ne kadar haklı sebeblerle tek taraftarla olduğunu hatırlattı. 


Ah bir de tipik bir tepki olarak 'hakem taraf tuttu', 'gol ofsayttı' herşey için bir cevabım var ama öncelikle şunu sölemeliyim ki zaten hakkımız olan şampiyonluğun elimizden alınması için normalin üstü harcanan bu enerjiye anlam verebilmiş değilim. Ah! bir de sosyal medya da Fenerbahçeli taraftarların çıkıp BJK'li taraftarların savunuculuğunu yapmasının da nedenini anlayamıyorum. FB maçını kazandı harika bir sonuç aldı, GS'nin başarısını devam ettirmesi neden bu kadar acıtıcı?


Gelelim Hakem taraf tuttu bıdı bıdılarına.


Hakem çok kötü bir maç yönetti, gerginliği düşüremedi, BJK'li futbolcuların efendilik taslamasına izin verdi, daha bir çok kere çıkabilecek kartları 7'de sonlandırdı. Şaka mı bu? Hem kabadayılık yapıp, burası benim çöplüğüm hakem yola gel tavırları sergiliyeceksin, yine bile tansiyonu yükseltmemek için hakem elinden gelenin en iyisini yaptı. Bu açık. Ancak kabul ediyorum ki oldukça kötü bir yönetimdi. Ancak tek taraf için değil, iki taraf için de, özellikle ilk 30 dakika çalınmayan, GS hakkı olan onlarca düdük saniyesi söyleyebilirim. Ama kazanan tarafa patlar genelde bunlar. İtiraf etmeliyiz ki hakem başka türlü olsa da o goller gelecekti. Ne penaltı kararı var, ne hatalı frikik kararı...


Gelelelim şu ofsayt golüne. 


Normalde bu pozisyonun fark edilmesi neredeyse imkansız.... insan üstü bir görü ister. Biz bile o animasyon çizgiyi gösterdiklerin de emin olamıyorken üstelik. Ama kabul ofsaytmış. Golü sayma... maçta 2 gol oldu... maç 1 - 0 bitsin arkadaşım.. Bu kazanmış sayılmıyordu heralde? Aydın'ın golüne kim sesini çıkarabilir ki ? Nitekim bir anda sahaya atlayan zavallı taraftar da buna dayanamadı. 


Geçen sene oldukça kötü bir dönem geçiren biz Galatasaray'lıların bu tepkilerini hiç hatırlamıyorum. Yenilmek tamam ama biz arkamızı dönüp gittik... Bu cihad neyin nesidir?


Her halukarda hakkı olan bir maçı alan GS'li futbolcuları tebrik ediyorum ve hiç bir gerilimden tahrik olmadıkları için eminim ki Fatih Terim'de onları kutlamıştır. 


Ah bir de eklemeliyim ki, Lig TV spikerlerinin ciddi anlam da tarafsız sunum politikasını uygulaması gerekiyor.  GS kazanınca programlar enerjisiz olur, spikerler susar, ortamı gerer.... medya'nın renkleri olduğu da nereden çıkmış? Sinirli futbolcuların, sinirlerini çıkarmasını bile haklı çıkarcak cümleler kurmayı başardıkları için bütün içtenliğimle Lig TV spikerlerini kınıyorum..


Bundan sonraki her derbi de, her ne kadar bütün bunlar gerçekten de birilerinin ceplerini doldurmak için yapılıyor olsa da daha 'güzel futbolla' daha sakin bir atmosferin olması dileğimle...


Bol futbollu günler...

15 Nisan 2012 Pazar

Play OFF Mlay Off





      Bu konuyla ilgili yazı yazmak artık pek bir şey ifade etmiyor sanırım. Zaten hemen hemen herkes aynı şeyleri düşünüyor ama dünyanın önemli liglerinin hiç birinde olmayan bu uygulamanın bizden götürüleri kadar getirileri olacak mı yine de beklenti içindeyim. 


     Dün de NTVSpor Yenilsen de Yensen de programında Bağış abi ve Banu ablanın bir türlü bulamadıkları o pozitif tarafı bulmak için öylesine çok çabaladık ki... 
Ama sanıırm ne dört büyük takım için, ne haksızlık olduğunu düşünen biz GS'liler için ne de bizden alt sıralarda yer alan diğer takımlar için hiç bir olumlu tarafı yok bu uygulamanın. 


    İşin kötüsü Dün BJK _GS maçının ertelenmesi yüzünden artık doğanın da bu durumdan hoşnut olmadığını düşünüyorum ben :)


    Ardarda oynanan maçlardan hiç bir şey anlamamış olmamıza mı yanmalıyız yoksa sakatlanma tehlikesi geçirip, fiziken harab olan oyuncularımıza mı, hakemlerin bütün hatalarının arada kaynamış olmasına mı... bir anda geçip giden haftaların ardından çoğunu iş güç yüzünden kaçırmış olmamıza mı! Yakınacak çok şey var ta ki bu süper final başlangıcına gelene kadar. 


    Beşiktaş ve Galatasaray'ın açmasını beklediğimiz süper final şimdi Fenerbahçe ve Trabzonspor başlatacak. 
    Merakla beklediğim en önemli konu Aykut Kocaman'ın artık taraftarın söylediklerine kulak verip, iyi bir hücum takım çıkarıp çıkartamayacağı. Aslında Tabzonspor gibi hücumda kuvvetli, atik, çabuk çıkan bir takım için mütemadiyen atak  da olmak ne kadar doğru olacak göreceğiz. 
   Kendi adıma zorlu geçecek olan maçı yine de deplasman da inanılmaz bir motivasyonlar, canavara dönüşen Trabzonspor'un berabere kalmak pahasına kaybetmeyeceğini düşünüyorum. Bakalım... beni yanıltabilecek bir sürü faktörün olduğunu da göz ardı etmeden bu akşamı heyecanla bekliyorum.


Hmm... Bu cümlemden sonra bu uygulamanın en güzel tarafını buldum sanırım.


'Futbol devam ediyorrrrr :))'


Banu Yelkovan'ın dediği gibi 'Kafalar gitti' moduna girmiş olsak da, hesabı bırakın, sadece 22 iki kişinin bizim adımıza savaşını seyredin :))