Kadıköyde ya da İnönü'de fark etmez ancak iki takıma da söylenecek bolca laf birikti bende. Maçların nerede olduğu okadar fark etmiyor artık, futbolcular psikolojilerini buna uydurmaya alıştırlar. Hatta Trabzonspor gibi deplasmanda daha da başarılı olan takımlar var şampiyonluk 4'lüsünde. Ancak dün yine de bu atmosferin kontrolü için hakemlerin ne kadar önemli olduğunu öğretti bana maç. Özellikle ev sahibi takım kışkırtma konusunda da istekliyken.
Öncelikle, hakemlerin seyirci baskısına göre karar verdiği nerede görülmüş merak ediyorum. Ancak Türkiye'de gerçek şu ki, gerçek anlamıyla profesyonel, güçlü ve cesur bir hakem yok. Kim ne derse onu oynayan, kart çıkarmaya korkan, seyirciyi geçtim, ev sahibi takımı bir türlü yönetemeyen karar alıcılar var yeşil sahada gezinen.
Dün de tam olarak bu vardı Kadıköy'de.
Bir taraf kırmızı kart der, diğer taraf hiç düdüksüz geçen onlarca çekişmeden sonra itişmeye korkar.
Sadece bu değil. Hakemin kötü yönetimi oldukça etkiliydi futbol anlamında bir şey görememizde ama bir nedeni daha vardı.
Ne Fenerbahçe, ne Beşiktaş futbol oynamadı...
Güya spikerlerin dedikleri FB üstünlüğüydü ki ilk yarıda neredeyse hiç çıkamayan Fenerbahçe gerçekten de ikinci yarıda BJK'yi daha da çok korkak oynamaya iten taraf oldu. Ancak bu Fenerbahçe'nin yine de etkili bir futbol oynadığı anlamına gelmiyor.
Dün sahada futbol yoktu.
Güzellik yoktu.
Seyri zevksiz, çalımsız, takım gibi oynayamayan 22 kişinin birbirinden topu kapma hevesi vardı. Ya da ortamı daha ne kadar gerebiliriz düşüncesi... hakem buna çok izin verdi, Rüştü'nün açıklamasından görünen o ki, kendi yöntemleriyle futbolculara hakaret ederek bu durumu dengelemeye çalıştı!?
Beşiktaş'ın kendi içinde en önemli sorunu laubali olmasıydı. Tekil düşüncesiydi. Onlarca güzel pozisyon kaçırmalarının tek sebebi, yanında koşan bir diğerini görmemezlikten gelme tavrıydı. Güzel defans yapan bir takım vardı ilk yarıda ve etkili çıkıp, ağaları havalandırabilecek bir enerjileri vardı ancak bu saydığım sebepten bunu başaramayan bir siyah beyazdı izlediğimiz.
Tabii en önemli nedenlerden biri de doğru zamanda Mustafa'yı kullanamayan teknik direktör hatasıydı.
Ancak bir şeyi fark ediyorum; bu dağınıklı göz yorucu. Beşiktaş'ın ölmeye başlayan ruhunu görmek çok kolay. Bir an önce bunu toparlamanın yollarını bulmak lazım gibi gözüküyor.
Egemen en güçlü, hırslı oynayan futbolcuydu, golü buldu ancak sadece on dakika maçı bu şekilde tutmakla kazanılabilecek olan maç bi kaç dakika içinde tam tersine döndü. Fenerbahçe'nin dağılmasını beklemek yerine, BJK dağıldı bir anda.
Egemen'in kendi kalesine gol atması da BJK defansının bir anda hiç işe yaramaz hale gelmesinin suçu, onun kurtarma arzusunun getirdiği, acele hataydı.
Fenerbahçe futboluna dönünce, duran toplardan iki gol, defansı hiç bir şekilde geçemeyen bir forvet, Alex'in yokluğu nedeniyle pozisyona giremeyen bir korkaklık vardı ev sahibinde. Paslayaşamayan, ağır, hırs yoksunuydu ilk yarıda özellikle. Bir de sürekli yerde gördüğümüz oyuncularla dolu, oyunu mütemadiyen durduran tavırlarıyla, sıkıcıydılar biraz.
Zaten maçı izlemekten vazgeçmiş gibi, hiç bir zaman doğru zamanda, doğru yere bakmayı başaramayan hakem, yerde gördüğü futbolcuya, seyircinin 'aouuuuuu' sesiyle düdüğü çalıyordu.
Bir de Volkan'ın Edu'nun özürünü kabul etmiyorum diyebildiği şımarıklığa sebep olan, gerçekten de can acıtıcı pozisyonları vardı. 90 dakika boyunca haksızlık, kart göstermeliydi diyen FB taraftarının, oyuncularını sürekli sahada yatarken görmeye sesi çıkmadı.
Hayatım izlediğim en durağan, sıkıcı ve düşündürücü maçlardan birini izledim 29 Nisan 2012 akşamı. Ancak görünen o ki bu yanlış tavırlara sesi çıkamayan hakemler olduğu sürece, bu şekilde 'futbol' izlemeye devam edeceğiz.
Bundan sonraki derbiler için en azından,
'Güzel Futbol' dileğimle.
Bol Futbollu Günler... :)