Hürriyet

7 Haziran 2012 Perşembe

EURO 2012 Günlüğü: C Grubu

Adım adım EURO 2012'ye ilerlerken sakatlıklar, takımların halleri ve favoriler daha çok konuşulmaya başlandı. Kimisi geçen turnuvanın şampiyonun kazandığını ikileyeceğine inanıyor, kimisi de İsveç veya Hollanda gibi yenilenen, canlı, dinamik topraklara gideceğine inanıyor. A ve B gruplarından sonra da, canlı kanlı sarılı kırmızılı latin topraklarından esintilerle ve ada futbolunun en uç köşesinden renklerle C grubu burada şimdide...

Defansın bir stratejiye dönüştüğü ülke İtalya'nın nabız yoklayacağı gruptan çıkma olasılığı, Juventus'un şampiyon olabilmesi için harcadığı enerjiye sahip olmasına bağlı. İtalya'yı bugünlerde şike sorunlarıyla gündemde gözlemekteyiz, ülke takım kadrolarından daha çok, şike temizliğine, soruşturmalara maruz kalmaktayız. Yine de onların kendi içlerindeki bu karanlık, inançlarını sarsar mı bilinmez. İtalya her zaman nefes kesen defansıyla, baş döndürücü bir takım olmayı başardı. Bakalım 2012'de de aynı auraya sahip olabilecek mi?

Onu takiben latin topraklarının egemeni, hızlı ve yaratıcı futbollarıyla yeniden kupa kaldırabilmek için hedeflerine kilitlenmiş gibi. İspanya, kabul edilsin edilmesin herkesin korkulu rüyası haline gelmiş kadrosuyla; 11'den 11'e yıldızlarla dolu. Messi'yi çıkarırsak, neredeyse tüm Barcelona'yı izlediğimiz bir takım. Hızlı ve bol paslaşmalar, sürekli yaratıcı bir hücum ve süratle dolu dizgin İspanya futbolu, Del Bosque gibi kazanmaya alışık, dengeli ve profesyonel bir teknik adamı da içinde bulundurduğu için kupaya çok çok yakın gibi gözüküyor.

Eskiden Hırvatistan denildiğinde tüyleri diken diken olan takımlar son zamanlarda onun renklerine, satranç tahtasının asaletine işaret eden formasına saygı duymaz oldular. Çünkü Hırvatlar'ın futbolu eskidi, geriledi ve yavaşladı. Çek cumhuriyet'in bile kendini belli şekillerde yenilediği bu dönemde, gizemli futbolunu ve sonuçlarını sabit tutmaya devam etti. Gerçi Hırvat'lar her zaman gizemli olduklarından, karşımıza nasıl bir futbolla çıkacakları zaman zaman sürpriz oluyor olsa da, onlar adına grup çıkabilme umutları bile biraz düşük gibi gözükmekte.

İrlanda Cumhuriyet adanın kasıp kavuran havasına rağmen, yıllardır Amerika'dan daha az futbol ruhu taşımak gibi bir soruna sahip. Üstelik şampiyona içinde en tecrübesiz isim olan irlanda, neşeli sosyal hayatında olduğu gibi kazanmanın da kaybetmenin de zevkine bakacak gibi görünüyor. Coşku büyük ancak yeşil cinler kazanmaya okadar inanmış değil gibi. Zaten gruptan çıkmaları için de büyük bir inanç yok gibi. 4-5-1 gibi turnuva içindeki diğer takımlardan farklı bir strateji uygulyan İrlanda, zevkli, izlemesi keyifli, güçlü ama sabit bir futbolla turnuva da kendini ispatlamaya çalışacak.


Dünkü ölüm gurbu ardından belki bir çoğumuza bu da hiç fena bir grup gibi gözükmese de, grubun çok büyük ihtimalle birincisi İspanya olacak gibi. İkinciliği ise kimin kapacağını merakla bekleyeceğiz.

Bol futbollu günler :)

6 Haziran 2012 Çarşamba

EURO 2012 Günlüğü: B Grubu





Turnuvanın başlamasına iki gün kala, grupları daha detaylı görüp heyecanlanmadığımız bir an bile yok sanırım. Onlar hakkında öğrendiğimiz yeni gelişmelerle, saat başı yenilenen sitelerden alamıyoruz gözlerimizi. Sakatlıklar, antrenman raporları, teknik adamların açıklamaları; bu süreçte başlayan transferler ve dahası... bir çok açıdan futbolu takipte olmamızı sağlayan EURO 2012, beni de herkes gibi evime kitleyecek büyük ihtimalle. 


Gelelim kimsenin gözünü korkutmayan A grubunun ardından, 'Ölüm Grubu' olarak geçen B grubuna. 
Futbol söz konusu olduğunda isimlerini korkuyla andığımız Almanya, yenilikçi ve genç, enerjik 'portakallar' Hollanda, Akdenizin en uç kısmından sesini duyuran, hızlı Portekiz; düzenli, güçlü ve sürekli değişen futbollarıyla Danimarka B grubunu yani nam-ı diğer 'ölüm grubu' takımlarını oluşturuyorlar. 


Bu grupta; katıldığı her turnuvada favori olan, her zaman zorlayan, disiplinli futboluyla tanınan Almanya gerçek bir lider gibi kendini gösteriyor sanki. Onlardan kimse şüphe etmiyor ve tıpkı geçen turnuvada olduğu gibi herkes onlardan en az bir yarı final maçı bekliyor. Belki de final oynayacak olmaları ihtimalini yüksek tutmak hayalcilik olmaz. Her zaman istikrarlı futbollarıyla bilindiklerini düşünürsek; bu sene de, geçen seneden daha farklı bir performans sergilemeyeceklerdir. Alt yapı anlamında dünyanın en ünlü okullarına sahip olan Almanya; gerçek bir futbol makinası. Neuer, Wiese, Zieler, Schweinsteinge, Özil, Müller, Götze, Bender, Podolski, Löv, Klose ... ve daha bir grup daha bu şekilde isim sayabileceğimiz ekipleriyle, sahadaki takımdan, yedek kulübesine hep yıldızlardan oluşuyor. Sağlam ayaklar, güçlü fizikler ve stratejik dehalar, yaratıcı olduğu kadar disiplinli futbollarıyla rakiplerin gözlerini korkutuyor. 


Hollanda, hızlı, yaratıcı futbollarıyla ve portakal rengi formalarıyla sahayı dolduklarında herkes tedirgin olmaya başlıyor. Hollanda'nın 2010'da Dünya kupası finali oynayıp, İspanya'ya 1 - 0 yenilmesinin ardından konuşulanlar; bu süreçte takımın ne kadar güzel bir futbol oynuyor olmasıydı.  Hatta bu yenilgi, final oynama başarısını gösteren Hollanda milli takım teknik adamı; Bert van Marwijk'in sözleşmesinin uzamasına da neden olmuştu. Genelde savunmadaki 2 oyuncusunu da ilk savunma hattının önünde konumlandıran teknik adam, genelde 4-2-3-1 taktiğini tercih ediyor. Van Persie gibi istikrarlı bir golcüye sahip olan Hollanda, eğer oyuncuları da formda olursa, gruptan çıkmaması içten bile değil. Ancak Almanya'nın yanında başka iki daha engeli var portakalların...


Portekiz... akdenizin güzellerinden İspanya'nın futboluna çok benzeyen tarzlarıyla beraber, onlar kadar hızlı ve çabuk top yapabilen bir takım olmamasının acısını uzun yıllardır çeker halde. Öte yandan Christiano Ronaldo gibi Avrupa'nın en önemli futbolcusuna sahip olan takımdaki eksik, onun gibi güçlü fiziğe sahip takımın top takip sorunu. Tek kanattan ilerleyip, sürekli olarak Ronaldo'ya gol attırmak için uğraşan geri kalan 10 kişinin de biraz daha ona bağımsız hale getirmesi gerekiyor diye düşünüyorum. Almeida ve Nani gibi iki önemli ismi daha forvetinde bulunduran Portekiz için de beklenti oldukça fazla. Ancak önündeki rakiplere bakılırsa, kupaya yaklaşabilecek kadar düzenli ve istikrarlı olmadıkları da ortada. 


1992 Şampiyonu Danimarka her zaman şaşırtabilen, hafife alınmaması gereken bir takım. Portekiz'in de içinde bulunduğu grubunu lider tamamlamış ve bu turnuvaya girme hakkını kazanmıştır. Olsen önderliğinde pek esnek olmayan bir saha düzenine sahip olsalar da, oyunlarının istikrarı hemen hemen herkesi memnun eder düzeyde. Yeni düzende, yeni futbol anlayışına göre biraz daha kısıtlı, sınırlı ve güçsüz gibi görünse de Danimarka'nın mucizeler yaratamayacağına kimse emin olamaz. 


Bu arada Ukrayna'yı 2-0 yenen Milli takımın, daha iyi olduğu zamanları görebilmeyi dileyerek bitireyim bugünkü yazıyı. Bol futbollu günler... veee tatlı keyifler :)



5 Haziran 2012 Salı

Cadı Makarnası: EURO 2012 Günlüğü: A Grubu

Cadı Makarnası: EURO 2012 Günlüğü: A Grubu: Türkiye'yi izleyemiyor olsak da, tüm avrupa için olduğu gibi bizim için de büyük bir coşku EURO 2012 . Bu sene Ukrayna ve Polonya' nın st...

EURO 2012 Günlüğü: A Grubu

Türkiye'yi izleyemiyor olsak da, tüm avrupa için olduğu gibi bizim için de büyük bir coşku EURO 2012. Bu sene Ukrayna ve Polonya'nın stadlarıyla ev sahipliği yapacağı kupa yarışının başlangıcından önce, coşku kendini göstermeye başladı bile. Dünya kupasından bile zorlu olan bu kupa, maçlarının başlangıcına da oldukça az bir zaman kaldı. Gruplar belirli ve bu gruplarda 'ölüm' grubu adı verilen bir grubu bile izleyecebileceğiz. Takımlar için beklentiler belirli seviyede olmasına rağmen, kabul etmeli ki her zaman Euro şampiyonasında sürprizler mümkündür. Tıpkı futbolun anavatanı İngiltere'nin hiç bu kupayı kaldıramamış olması gibi. 


Öncelikle günlere bölüp, 8 Haziran'a kadar gruplarla ilgili genel yorumlar yapalım istedim. 
A grubuyla herşey başlayacak. 8 Haziran Polonya ve Yunanistan; Rusya ve Çek Cumhuriyeti maçlarıyla start alacak tüm bu heyecan. Aslında müsabakanın en hafif grubu demek yanlış olmaz A grubu için. Öte yandan daha önce şampiyonluğu olan takımların da yer aldığını eklemek gerek. 


Ev Sahibi Polonya, motivasyonu yüksek ve ev sahibi olduğu için gruptan çıkmak için büyük bir enerji harcayacağa benziyor. Yıldız oyuncularla dolu bir avrupa şampiyonasında Polonya kendi topraklarında sürprizler yapmak için çok kararlı görüküyor. Szczesny gibi bir yıldızla beraber hiç değilse, en az gol yiyecek takımlardan biri olabilirler. Öte yandan gruptan çıkmayı başarsa bile ileri de onu bekleyen, gerçekten güçlü rakipler var ve bu dikenli yolda ilerlemesi okadar da mümkün görünmüyor. Yine de... kim bilir. Daha önce bir çok kere hiç beklenmedik ülkelere göndermedik mi kupaları? 


Yunanistan, grubun en güçlü takımlarından biri olarak ön planda. Gruptan çıkmak onun için imkansızı başarmak olmayacaktır muhtemelen. Güçlü, iki merkezli savunma hattıyla defansa dönük Yunan taktiği, biraz da ileri çıkmayı başarırsa alıp götürür mü acaba diye düşünmeden edemiyorum. Bu sene Chelsea bana defans temelli hiç bir taktiğin eski moda olmadığını kanıtladı ve bu nedenle, defans yaparak kazanmanın mümkünatı tartışılır gibi değil. Daha önce kupayı evine götüren takımlardan biri olarak, aşina olduğu bu atmosferde neler yapacağını merakla beklediğim takımlardan biri Yunanistan. 


Rusya, Premier ligten de tanıdığımız Arşavin gibi bir sürü güçlü ismiyle bu turnuvada sesini duyurmaya hazır gibi görünüyor. Rus futbolu da aslında dünya üzerinde tedirgin etmesi gereken tekniklerden birine sahip. Kendi içinde tutarlı, tüm oyuncuların yerlerini bildiği, bölgelerini asla değiştirmeyen, kuruluşlarıyla güçlü ama yavaş bir oyuna sahipler. Artık hızlanan trendle futbolu, kendi futbollarıyla alt üst edebilirler mi bilinmez ama gruptan çıkma ihtimalleri de en azından yüksek gibi görünüyor. 


Çek Cumhuriyeti, Baros'un performansına bağlı olarak, ileri oynayacakları bir stratejiyle çıkacaklar muhtemelen karşımıza. Sadece Baros değil, birbirinden yetenekli ve akılcı oyunculara sahip Çek Cumhuriyeti; her bölgesiyle, eğer formda olmayı başarırsa, gruptan çıkması içten bile değil. Ama yine de onların artık eskisi kadar parlak olmadığını söylemekte gerçekçi olacaktır. Yine de yukarda da Polonya için söylediğim gibi, mucizeler avrupa takımları arasındaki güç yarışı söz konusu olduğunda her zaman mümkün. 


Yarın B gurubuyla görüşmek üzere... bol futbollu günler... :)