Hürriyet

30 Mayıs 2011 Pazartesi

Cadı Makarnası: Tek Kale Maç : Şampiyonlar Ligi Maçı!

Cadı Makarnası: Tek Kale Maç : Şampiyonlar Ligi Maçı!: "Barcelona ve Manchester United arasında gerçekleşen Şampiyonlar Lig 'i final maçındaki coşku, beklenenin altındaki temposuna rağmen inanıl..."

29 Mayıs 2011 Pazar

Tek Kale Maç : Şampiyonlar Ligi Maçı!

Barcelona ve Manchester United arasında gerçekleşen Şampiyonlar Lig'i final maçındaki coşku, beklenenin altındaki temposuna rağmen inanılmazdı.

Wembley Stadında gerçekleşen maçın en ilginç yanı ilk 10 dakikasıydı. Çünkü Manchester başarılı bir analizle, Barça gibi, paslaşma ustası bir takıma pas yaptırmamaya karar vermiş ve ilk 10 dakika oldukça zorlamışlardı İspanyol'ları. Ama 11. dakikadan sonra bu fazla devam edemedi ve Barça tüm kontrolü eline aldı. Pedro, Messi, Villa gollerler tüm sahayı coşturdu. Arada bir ara Rooney'nin gerçek anlamıyla tek başına düzenlediği bir paslaşma hikayesinden gol izledik; ancak bu yeterli olmadı.

Aralıklarla Manchester'ın gördüğü şampiyonlar ligi finalinde, onlar için en büyük şansızlık; 'Rüya Takım'ın karşılarına rakip olarak çıkması oldu. Çünkü etkisizlerdi ve gerçek anlamıyla hiç bir şey yapamadılar. Dahası bir süre içinde maç, tek kale, halı saha maçına döndü ve biz sadece Barça'nın yeni gollerinin ne zaman geleceğini merak eder olduk.

Tüm mevkiler, Barça için inanılmaz, her alanda iyi olmak, hep kazanan olmak anlamına geliyor ve Barcelona bu istikrarı muhteşem gerçekleştiriyor. Dünkü maç; bir finalden çok aslında Barça'nın tek başına final oynaması ve gerçek anlamıyla 'Rüyalar Takımı' olduğunu kanıtlaması demekti sanki. Ve sonuçta 3-1 lik final skoruyla, İngilizler'i kendi topraklarında darmadağın eden bir takım olarak bunu gerçekten kanıtladı da.

27 Mayıs 2011 Cuma

Del Piero: Bir İtalyan ve Efsane Olmak

  

     Futbol'da efsane olmayı başarabilmenin sırlarından birisi, kulüp tutarlılığı bence. Birileri 'kimlik' açısından belirsiz olmanızı asla istemeyecektir. Dahası bu kimliksizlik olayı, futbol yaşantınızı, yalnızca para kazanmak üzerine kuracaktır. Taraftarların sahiplenmediği futbolcular, en iyisi olmayı başarsalar da, her zaman isimlerini koruyamıyor gibiler sanki. Ya da daha da önemlisi, sizi sahiplenen bir taraftar olmadığında, enerjinizin ancak yarısını kullanabiliyor olmanız gerçeği. Alessandro'yu anlatmadan önce, onun bunu kanıtlayan en önemli isim olduğunu itiraf etmem gerekir. 

   Dünya'nın en saygı duyulan Futbolcusu ünvanına bile sahip olan Del Piero, kariyeri boyunca öne çıkan bir forvet olmuş ve Pele tarafından en iyi 100 oyuncu arasında sayılmıştır. Aslında en iyi özelliklerinden birisi, tam olarak bir sporcunun yaşaması gerektiği gibi yaşıyor olması. Gerçek aşkı futbol olan, en büyük isimlerden biri olmayı başarması da buradan geliyor. 

    1993 yılından beri Juventus'un vaz geçilmez ismi olan Del Piero, bence takımın ağır taşı. Sanki o gidince Juventus'un anlamı dağılacakmış gibi... O olmazsa Juventus'un kaybetmesi de kazanması da okadar önemli olmayacakmış gibi. Taraftar tarafından gerçek anlamıyla sahiplenen bir isim. 

   En son Manchester United'lı Gary'nin veda maçında bir yazı yazmış Alessandro, Juventus ve M.U maçının onlar için ne kadar önemli olduğunu ve oraya çağırılmanın ne derece onur verici olduğunu anlatmış, elini sıkmak için sabırsızlandığı söyleyerek Gary için hak ettiği övgüleri yağdırmış. Bu son günlerin Alessandro ile ilgili olan tek haberi sanırım.. 


   Bu sezon Juventus'un beklenenin altındaki performansı hakkında konuştuğun da, bu konu ile ilgili futbolcuların da, tıpkı taraftarlar gibi olumsuz anlamda etkilendiğini ve oyuncuların ödediği bir sürü şey olduğunu söylemişti. Aslında sadece bu röportajı okuduğum da bile, Alessandro'nun gerçek bir fanatik olduğunu düşündüm. Aynı anda hem futbolcu olmayı başarıp, hem de taraftar olabilen, üstün bir oyuncu olmasının getirisi de, bu tutarlılığın ona kazandırdığı taraftar sevgisi. 

   Benim ilgimi çeken en önemli olay, Juventus'un zamanında yaşamış olduğu şike suçlamaları ve bir sezon boyunca B'de oynamaları, Alessandro'nun Juventus bağlılığını anlatan nadir olaylardan biri olarak, onun kalitesindeki bir futbolcu için çekip gitmesini bile sağlayabilecek bir durumda, gerçek bir duruş sergileyerek, renklerine sadık kalması; unutulmaz olanlardan. 

  Yaşı 36'yı bulmuşken, futbol'daki festival anlarını çok uzun süre devam ettirmesi artık zor gözükse de, tarihe ismini yazdıran bir İtalyan olarak Del Piero, benim bizzat izlemekten en çok zevk aldığım forvet. Kişiliğini beğenenler azdır ya da çoktur o kısmına yorum yapmama izin vermeyecek kadar gizemli Del Piero ama emin olduğum tek şey var ki, futbola şekil veren en yetenekli efsaneler arasında yerini almıştır. 

25 Mayıs 2011 Çarşamba

Katalan Yetenek: Gerard Piqué


24 yaşında olup, hayata doğru yerde başlamanın getirdiği şanslardan faydalanabilmek bu olsa gerek...

Gerard Piqué 1.92'lik boyuyla yerini tam olarak belli edebilen nadir futbolculardan. Ilımlı ve gerçek bir defans oyuncusu. Hatta tam olarak bunun için yaratılmış. Rooney'e engel yaratabilecek kadar dikkatli ve seri olması da İspanyol kanından geliyor muhtemelen. :)

Düşününce henüz 24 yaşında olan biri için iki büyük kulüpte yer almış olmak inanılmaz bir başarı ve tabii bir de Milli takım başarılarını da göz ardı etmemek gerek. Barcelona alt yapısından yetişen ve futbolun, latin dansı kıvamındaki tüm özelliklerini doğru topraklarda olması itibariyle taşıyan, bir sürü de umut vaat eden bir isim. Yani en azından iki büyük kulüp ve çokça teknik adam için. Çok etkili biri olmasam da  benim için de tam olarak öyle. :)

Alex Ferguson tarafından keşfi Barça'da oldu ama tüm hayatına ve futbol kariyeri dünyanın en iyi kulüplerinden birinde forma şansı bulmasıyla başladı; Manchester United.  Bir süre forma giyemediği için kiralanmıştı ama sonra herşey ve milli takım başarıları işleri biraz daha yoluna soktu.

Onunla ilgili en önemli şey çok fazla özelliği bir arada bulundurabilen ve dahası ılımlı bir oyuncu olabilmesi. Genç oluşu, ama buna rağmen tecrübesi, yer aldığı başarılarla, kuvvetli futbol kariyeri; aslında işe başvuran sağlam CV'li bir çalışan gibi, gözü kapalı alabileceğiniz biri, alanı nadiren 'süper' adamlar çıkaran bir alan ve o, yaşıyla beraber zor olan bir alanın gardianlığını yapıyor.

Pique İspanyol futbol kültürüyle büyümüş, ilk adımlarını İngiliz futbolunda atmış biri olarak; iki oyun kültürünü de olağanüstü bir şekilde sentezlemiş olma gibi nadir bulunan bir özelliğe sahip. Örneğin Rooney'nin kuvvetli hücumlarını engellemek üzerine ciddi konuşmaları ardından düşündüğüm ilk şey; Rooney'nin futbolunu, bir sürü Barça'lı futbolcunun tanıyabileceğinden daha fazla tanıyor olması oldu. Bir İngiliz gibi düşünüp, İspanyol futboluyla karşı koyabiliyor olması her zaman bulunur bir yetenek değil yanılmıyorsam.

Dahası bir analiz yapmasını istediğinizde, size Primere Lig futbol kültüründeki karşılaşmalardan örneklerle, Barça ve İngiliz takımlarının karşılaşmasının hissini anlatabilecek kadar hakim konulara. Ve kimseyi küçümsemeyecek kadar da alçak gönüllü. Sınırlarının farkında, yapabileceklerinin ve yapamayacaklarının.... İyi bir gözlemci olduğunu ve bu açıdan daha da başarılı bir defans oyuncusuna dönüşmeye başladığını eklemek zorundayım. İlerleyen günler de onun Pique olarak, tarihte ismi kalacak defans oyuncularından olacağına inancım büyük.

2015 yılına kadar Barça'da neler yapacağını görüp, hepimiz onun hakkında daha çok fikir sahibi olacağız snırım...

23 Mayıs 2011 Pazartesi

Denilson... Acıtan Gerçek!

      Bu sene Arsenal ile ilgili en çok vurguladığım konu, hep yenmeye başlarken; kaybeden bir takım olmaya alıştıkları olmuştu. Manchester Unt. maçını, taraftarlarını şok ederek kazanmayı başarmış olsalar da, bu sezonu birincilikle kapatabilecek bir kadronun, zavallı sevincine şahit olmak zorunda kaldık.

      Şimdi de tüm bu olan biten sanki bizleri etkilememiş, Primare Lig güç kaybetmemiş, Arsenal oyuncuları değer kaybetmemiş gibi; Denilson'ın açıklaması, ardarda gelen Arsenal açıklamalarının sonuncusu oldu.

      Aslında bütünüyle taraftarı demotive eden ve tüm umutları hevesleri ve dahası, muhtemelen primare ligi de Arsenal coşkusundan soğutan bir açıklama olmuş. Arsene Wenger bütün bu açıklamaların farkında ve iyi tarafı Türkiye liginden farklı olarak, düzeni ve kalitesi oturmuş İngiliz Futbolunun tüm bu dürüst açıklamaları kaldırabiliyor olması.

      Denilson, 5 senedir Arsenal'de geçirdiği zaman boyunca hiç bir şey kazanmadığını ve kazanan bir kişilik olarak bu şekilde artık devam edemeyeceğini, gitmek istediğini söylemiş. Aslında haksız sayılmaz, tamamı genç yeteneklerden oluşan takımın kazanamıyor olması, futbolcuların sadece belli özelliklerinden ötürü görülür olmasına neden oluyor. Örneğin; Walcott, koşan bir canavar! ama onun bu hızını değerlendirebilmesi için uyumlu bir ekibe ve dahası iyi bir disipline, diğer eksik yönlerini doldurabileceği kadar işe yarar bir tecrübeye ihtiyacı var. Ancak görünen o ki Arsenal bunu bir türlü sağlayamayan bir kulüp ve bu neredeyse okul görevi yapan 'Gunners' için hiç de iyi bir izlenim değil gibi.

      Özellikle bu sezonun hayatının en kötü sezonu olduğunu ve artık bu şekilde devam edemeyeceğini söylerken de kocaman bir taşı fırlatmış kulübüne Denilson! İyi de yapmış... Arsenal'ın potansiyelinin farkında olmayışının ardında Wenger mi var yoksa başka şeyler mi bir türlü işin içinden çıkamadım ama; sanırım kaybedişlerine bir son vermeliler artık.

      Son olarak eklemeliyim ki; İspanya veya İtalya futbolu, kendinin de dediği gibi Denilson için çok daha iyi olacak gibi... Ama Arsenal'e ne iyi gelecek bu muallakta.... ne yazık ki :(:(

 http://www.football365.com/story/0,17033,8689_6941359,00.html    kaynak için.