Kara maç
olarak adını tarihe yazdıracak olan R.Madrid maçının ardından, zaten kimsenin
yazmaktan çekinmediği gerçeklerden bahsetmek istedim.
Bir nevi içimi
dökmek istedim...
Yani aslında
sarı kırmızılı takımın tek derdinin “Drogba sakatlığı” olmadığını söylemek
istedim...
Aslında bu
sadece “Terim’in Milli takım dağınıklığı” olarak da algılanmamalı...
Bu,
gerilemeye başlayan bir devletin, düşüşe mi, yükselişe mi geçeceğine karar
verebilmesi için yaşanmış bir hezimet olarak görülmeli.
Seyircisine
saygı duymayan bir enerji ve profesyonellikten ciddi anlamda uzak, duygusal iniş
çıkışlarla dolu bir futbol...
Hepsinden öte
dünyanın parasını veren taraftarın, bunu düşünmeden, tarih üzerinde belki de
ilk kez bir şampiyonlar ligi maçını terk etmesine neden olan sonuç.
Ligde mutlu
edemiyorsan, oynamak üşendirici geliyorsa, direnemiyorsan ve istekli değilsen,
hatta belki de kendine çok “fazla” güveniyorsan yapman gereken tek şey; başka
bir alanda taraftarını mutlu etmektir.
Ünal Aysal’ın
dediği gibi bu, 1-0 yenilmekten çok daha iyidir. Kendine getirir. Sarsar. Ama
bedeli taraftar için büyüktür. Sosyolojik anlamda kazanmak için çıldıran
binlerce insana sunulan “hezimet” kolayca altından kalkılabilir bir sonuç değildir.
Yani yine “futbol
sadece futbol değilir” sözünü kanıtladığımız başka bir alana geliyoruz.
Kazanmak ve kaybetmek basit olgular değildir. Taraftar için “nasıl” kazandığın
ya da “nasıl” kaybettiğin önemli değişikliklere neden olur.
Eğer işini
ticarete dökmeye bu kadar hevesliysen...
Bir senede
kombinelere neredeyse %50 zam yapıyorsan...
Üstelik 40
bin ortalama kombineyi kapış kapış satmışsan...
Taraftarın
Store’larına canavar gibi para kazandırırken, ürünlerine zam yapmaya devam
ediyorsan...
Taraftar
ticaretine oyuncak oluyorsa salaklığından değil; güzel futbol izlemek
hevesinden...
Yapman
gereken bir şey vardır; futbol oynamak.
Her alanda,
her koşulda, her kim karşı olursa olsun...
Gerisi
teferruattır!