Hürriyet

22 Aralık 2011 Perşembe

EFSANELER İÇİN 21 ARALIK: Gece & Gündüz Eşitken:



   Gece ve gündüz dün eşitlenmişken, gerçekten de ilginç bir futbol akşamı geçirdik. Çarşamba günlerinin bereketi zaten bilinir ama dün daha da garipti bence. 

  Önce Aslantepe'de olan Galatasaray & Manisaspor maçından bahsedeyim. Aslında istikrarlı bir şekilde devam eden GS için mutlu olmak dışında, konuşmaya uygun, yorum isteyen hiç bir detay bulamıyorum bu kez. Ancak genel olarak hala daha mevcut olan Galatasaray takım sorunlarından biraz bahsedebilirim. 

  1-0 biten maçın en önemli skor faktörü Manisaspor'un ciddi anlamda baskı yapabilmiş olmasıdır. Bu skorun yükselmesini engelleyen en önemli etkendi Manisaspor'un inancı. Üstelik maç ardından alçak gönüllü röportajlar ve konuşmaları da gözümden kaçmadı. Olması gerektiği gibi. Çok net, gerçek, sahtelikten uzak ve enerjik bir takımdı Manisa dün. GS lider olmanın keyfiyle ilk yarısını kapamışken, aynı dinamik yapısını göstermeyi başardı. Belki gerçek anlamda oyun içinde çok inişli çıkışlıydı ancak yine de saha öncesi ve sonrası olarak da değerlendirmek önemli. Futbol da bir etkinlik olarak öncesinin de sonrasının da önemli olduğu bir spordur. Aslında NBA gibi. Tümüyle önemli bir etkinlik. Bu anlamda çok temiz ve güzel bir maç oldu. 

   Ancak enerjisi biterken, yaşının genç olmasına rağmen hantallığı artan Kâzım'ın kendini toparlaması gerektiği şart. Herkesi yerlebir eden bir gücü vardı, dün o da çok tutuktu. Hangi futbolcu 'halsiz' olarak büyük kulüplerde oynamaya devam edebilir ki. Transfer sezonunun ikinci yarısı geliyorken bu konuda bir şeyler yapmalı mı acaba? Bence kesinlikle yapmalı.

   Baros okadar tutuk ve okadar inişli çıkışlı ki artık onun en önemli fanlarından olmama rağmen beni usandırdı. Onun için 'acaba bugün nasıl oynayacak?' diye kafa yormaktan, genele yoğunlaşmakta zorlandığım kesin. 

   Ancak yeni gelen isimler okadar zinde, okadar yoğun bir kulüp ruhu var ki hepsinde (F.Terim'in etkisini es geçmemeli) bu şekilde coşmayı özlemişim kesinlikle. Bu sadece kazanmakla ilgili değil. Takım olabilmek, kulüp olabilmekle alakalı. Bu tam olduğun da kazanmak da kendiliğinden geliyor her şekilde. 

   Ah evet! elini kartlara götürmeye, nefesini düdüğe harcamaya çekinen, garip bir şekilde bitkin bir hakemin varlığını da söylemeden geçemeyeceğim. İlginçti ama sahayı öldüren şeylerden biri belki de tek etkeni oydu dün akşam. 

    Galatasaray maçının ardından maç sonuçlarına göz gezdirirken dikkatimi çeken ilk şey; Hollanda ligindeki karkagaşa oldu. Ajax ve AZ Alkmaar maçının sonucu bir türlü görünmedi ekranda. Gezindim, bekledim ama bir türlü okuyamadım skoru. Sonunda maçın haberleri yavaş yavaş düştü sitelere; Sahaya kalecinin üzerine atlayan ve saldıran bir holigan yüzünden maç iptal edilmişti. Ajax'lı taraftar Esteban'a saldırınca olan olmuş, 'o çok medeni Hollandalı vatandaşların futbol aşkı maçı iptal ettirtmiş.!' 

    Bu ayrıntıyı vermemin sebeblerinden biri futbolun ruhunda 'şiddet' varlığını göstermek istemem. Evet kimse birnin çıkıp futbolcularımıza saldırmasını istemez ama kabul edelim küfür etmeden, öfkelenmeden futbolun zevki ne zaman çıktı da herkesi muma dizmek bizim işimiz olsun! Hani bu 'Avrupa'da futbol bu şekilde izlenmiyor' diyen bilmişler için sözüm. 
  Bu arada okuduğumda yine de gülme krizine girdiğim şu kısmı da yazmak isterim. Taraftar ifadesinde şunu söylemiş; "Ondan nefret ediyordum" :))))) nası ya! ? :D...

     Ayrıca dün Premier lig içinde oldukça yoğun ve acımasız geçti. 


Manchester Utd. yine kendini durduramadı ve Fulham'ı acımasızca 5 golle yendi. 
En merakla beklenen maçlardan biri olan Manchester City ve Stoke City maçı da aslında istikrarından şüphe duymadığımız MCity galibiyetiyle 3 - 0 son buldu. 
Liverpool yine hayal kırıklığı yaratarak Wingan ile golsüz berabere kalmışken;
Arsenal, Aston Villa'yı 2 - 1 yendi. Bu Arsenal için bir şeylerin yola girdiğini gösteren bir kaç maç skorundan biri oldu. 


Ayyy hep böyle olsun.... lütfen bi sürü maç ve bi sürü  'güzel futbol' olsun :)



11 Aralık 2011 Pazar

DURAKLAMAYAN FUTBOL : Galatasaray Deplasman'da

   

    Geçen yazımda... Fenerbahçe'yi yenmenin ötesinde, bütün Galatasaray taraftarlarına mutluluk veren asıl olayın; güzel futbol! olduğunu söylemiştim. Az önce, Trabzon karşısında gördüğüm sarı kırmızılı futbolcular, o güzel futbolu istikrarlı bir şekilde sergilediler...

   Önce 4. dakikada ilk gol ve ardından gelen müthiş hücum dalgalarıyla beni kendine hapsettiklerinde, aslında koşturan oyunculardan fazlasını görüyordum sahada. Tam 11 tane bir araya gelmiş aslanı. Güçlü, yenilmez, yorulmaz ve duraksamayan. Herşeye hakim, teknik, düşünen ve oyunu okuyabilen bir takım gördüm. Bu, bu senenin çabucacık toparlayan takımının verdiği ışığın en parlak hallerindendi. Trabzon gibi sürekli hücuma çıkabilen, henüz avrupadan dönmüş bir takım karşısında her alanda üstün olmayı başardığı için Galatasaray, büyük bir tebrik haketti.

   Daha önceki yazılarımdan birinde, yani Galatasaray ve Samsunspor maçında son dakikalarda birden bire 4-4-2 ye dönen takımın gerçek ruhunun o an çıktığını söylemiştim. Tam iki maçtır da bunu net bir şekilde görüyoruz. Çünkü GS hem sürekli ve durmadan atak yapması gereken bir takım olmasının yanında, geriye dönük oynamak zorunda kaldığında da her alanda kontrol sağlamak zorunda. İşte tam anlamıyla bu tekniğin GS ruhunu ortata çıkarabiliyor olmasının nedeni bu; tam ve bir takım olabilmenin tek kuralı onlar için.

   Elmander gitgide yükselen performansıyla herkesi coşturmaya devam ederken, taze kanlar her geçen gün büyüyen güçleriyle ve gelişen teknikleriyle taraftarı büyülemeye başladı. Artık yavaş yavaş tezahurat alan, alkışı bol olan yeni yeni isimler duyulmaya başlandı.

   Bugün olan en ilginç şey; Selçuk,  Engin gibi Trabzonspor'da forma giymiş önemli oyuncularımızın sahada top koşturmasıydı. Önce taraftarların tepkileri güçlü olmuştu ancak; kendi kalecileri Tolga'ya yanlışlıkla atılan su şişesinin etkisi, 2 golün ardı ve bir de üzerine kırmızı kartın gelişi, taraftarın çoşkusunu düşürdü.

   Herşeyin ötesinde deplasmanda aldığımız bu zorlu maçın ardında birinciliğini koruyan Cimbom, hızlı yükselişiyle taraftarı büyülemeye devam ediyor.

   Benim dileğim, tüm alanlarda, doğru taktiği yerleştiren, bir takım olmayı başaran, düşünerek oynayan Galatasaray'ın aynı şekilde devam edebilmesi.... edeceğine de inancım büyük. 

8 Aralık 2011 Perşembe

Güzel Futbol ve Galibiyet...



   Dünkü derbi maçının ben de bıraktığı his; tam anlamıyla mutluluğun ötesi oldu. Ah, ama burdan yanlış anlaşılmasın. Mutluluk Fenerbahçeyi yenmiş olmaktan geçmiyor. Mutluluk; tam bir avrupa takımı gibi düzenli, sistemli, atik ve üstün oynayabilen takımın ben de bıraktığı 'güzel futbol' hazzından geçiyor. 

  Aslında uzun uzadıya yazmak sitediğim çok fazla bir şey yok. Oyuncular harikaydı. Selçuk, Melo gibi beklemediğim isimler önceleri çok etkisiz olmuş olsa da; Semih, Engin gibi genç oyuncuların çıkışları ve oyuna kattıkları enerjiyle ruh inanılmazdı. Ama benim fikrim 'forvet' ne demek gösteren, hep çıkan, hep atılan oyunuyla Elmander maçın adamıydı. 

   Maçta beni en çok cezbeden Muslera vs Volkan görünümüydü. İki efsane kalecenin karşılaşması yani. Gerçi Galatasaray, özellikle ilk 25 dakikada fazlaca üstündü ve bu Muslera'nın ısınmasını engelledi ama oyunu iyi izleyen ve geliş yönünü kestirebilen bir kaleci olarak bu onun için performans etkileyici bir durum değildi.
   Eklemek isterim ki, Volkan muhteşemdi. Burada 'yiğidi öldürüp, hakkını vermek' lazım. Maç boyunca Fenerbahçe'yi tutan, kırılmaları önleyen tek oyuncuydu ve onun enerjisi, o takım için, o sahada çok önemliydi.

   Burada taraftar zihniyetinden de biraz bahsetmek istiyorum, çünkü mütemadiyen gelen hep aynı tepki oldu.

   Derbiden bahsetmek isterken bir FB taraftarından aldığım tepki hiç değişmedi; ' Hala mı sıkılmadınız yenilmekten... izleyeceksin yine de yani? .... ben öle yenilmiş olsam adımımı atmam o sahaya...' ve daha buna benzer bir sürü cümle. 

   Burda önemli olan şeyin farkında olmamak, Futbolun mantığını da ortadan kaldıran bir şey oluyor. Bir taraftar olmak demek; 'takımı destekliyorum' demek. Yani yenilgilerde yanında, yengilerde yanında, kötü zamanlarda yanında, tüm coşkularda onunla olmak demek. Taraftar zihniyeti denen şey 'nasılsa yenilecekler, izlemeye deymez' cümlesi gibi bir düşünceyi içinde bulundurmaz. Eğer Galatasaray yenilmiş olsaydı da ben ona olan desteğimi vermeye aynı şekilde devam edecektim, tıpkı şuan FB taraftarlarının da yapması gerektiği gibi.

Futbolda 'taraftar zihniyeti' denen şey önemlidir ve atlanmamalıdır. Desteklemek; bir sınırlandırma yapamaz, daim ve sonuna kadar demektir!

   Sonuçta gerçekten sistemli, güçlü atik ve sürekli hücumlarla özlenen bir Galatasaray izledik dün akşam derbide. Sonuç da bizleri fazlasıyla tatmin etti. 3 -1 güzel bir skor oldu ama başta da dediğim gibi dün akşamın en güzel yanı 'Özlenen Galatasaray'a' kavuşmaktı!