Galatasaray’ın lig içindeki ‘ruh’
eksikliği, Avrupa’daki aslanlığını da vurdu.
Zaten kızgın olan taraftarı,
televizyon başında uyuklatan futbolla, karşısına çıkan ilk rakibe elendi.
Maçın ardından kimi yorumcular
‘Burası Şampiyonlar ligi, gruptan çıkmak bile büyük bir başarıdır’ ya da
‘Chelsea daha güçlü bir takımdı’ dese de, durumu kurtarmak pek mümkün değildi.
Dünkü futbolda sorunu bir tane
miydi? Hayır. Ancak özetlemek mümkün.
Drogba’nın jübilesini yaptığının
başlıkları atıldı. Ama Drogba; herşeyden önce bireysel yetenekleri yüksek bir
‘takım’ oyuncusu. Yani bozuk çalışan saatin parçalarına, sağlam değildi
suçlaması yapmak yanlış bir yaklaşım.
Takımda düzensizlik, isteksizlik
hat safhada. Bunun en önemli nedenlerinden biri, yönetimdeki duyarsızlık ve
düzene oturmaya başlamış bir aile yapısını bıçakla sezonun ortasında ikiye
bölmekle başlayan süreç. Diğer nedeni ise, futbolcuların teknik adamları tarafından sürekli baltalanan
öz güvenlerinin, kendi içlerinde de ruh ve enerji düşüklüğüne neden olması.
Şampiyonlar Ligi tarihi boyunca
belki de ‘istemiyoruz’ diye bağırarak, oynayan tek takım sarı kırmızılı ekibin
bu tarihteki hali olabilir. Istemiyoruz dedirten oyunun çıktısı da televizyon
başında taraftarın enerjisini öldürerek, uykuda kalmalarına neden olan 90
dakika. Hatta Chelsea gibi ‘sıkıcı’ oynamakla suçlanan bir takımın bile enerji
patlamasıyla izleyenleri ateşlediği maç, maviler için Mourinho’nun da söylediği
gibi ‘çok rahat’ oldu.
Herşeyin ötesinde Manci’nin bitmek
tükenmeyen söylemleri, güvensiz tavırları, sahiplenmeyi beceremeyen düzeni
sezonu düşüşe geçiren en önemli etkenlerden birisi. ‘Benim futbolcularımın bunu
başarabileceğine inanmıyorum’, ‘ onlar bizden bir beden büyük’, ‘şut çekmeden,
gol atmak mümkün değil tabi’ …
Motivasyon, takım sporları için en
önemli kaynak. Güneş gibi, ne kadar parlatırsanız, okadar mutlu edersiniz yer
yüzünü.
Bunun olabilmesi aynı zamanda
kişisel hırslara da bağlıdır. Zorla bağlandığınız kafeste durmak istemezsiniz,
hele de kişisel başarı hırslarından yoksunsanız, bu işi başarıya dökebilmek
neredeyse imkansızdır. Mancini kendi içinde de başarı arzusunu alevli tutmayı
başarabilen biri gibi gelmiyor bana. Kişisel düşüncem futbol için uygun bir karakterinin
olmaması. Karşısında hırsla kavrulan Mourinho olunca da bu çok daha net
görüldü.
Son olarak değinmeden geçemeyeceğim
konu yerleri belli olmayan futbolcularla, bir türlü kurulamayan takım düzeni.
Tek tek futbolcuları suçlamak mümkün. Kimse görevini yapmadı demek mümkün, işin
kolayına kaçmak. Ama yine rakip takım teknik direktörünün yaptığı yorumdan
alıntı yaparak bunun yarattığı etkiye dikkat çekmek isterim ;
‘Kimin nerede oynadığı belli olmayan bir
takıma karşı taktik üretmek imkansızdır, bu yüzden kurulu takımımı hiç
bozmadım.’
Tüm bunlar tamam, ancak uyutan
futbol için futbolculardan önce suçlanması gereken çok yer var. bu yüzden kendi
adıma ben, Semih Kaya’nın ‘özrünü’ kabul ederek, renklerimle yola devam etmekte
kararlıyım.
Yani herşeye rağmen;
her sene bana eleştirecek, övecek
onlarca konu vererek, Şampiyonlar Ligi arenasını yazacak imkan verdiği için takımıma
sonsuz teşekkürler.
İlk yarıyı izleyebildim sadece heyecanlıydı aslında biraz :) Ama tabii ben fenerbahçeliyim futboldan da hiç anlamam ondandır belki :)
YanıtlaSilFenerbahçeli olduğun için heyecanlı gelmiştir :)))
Sil