Hürriyet

3 Ocak 2012 Salı

ŞŞŞ .... Emre Çolak!

    Aslında maçı izlediğim sırada bir yandan da yazacağım blog yazıma kafa yoruyordum ve ilk 30 dakika bu yazıya girişimi yapış şeklimden çok korktum. İlerleyen dakikalar, genel oyun hakkındaki fikrimi değiştirmedi ancak kazanmış olmak bazı düşünelerimi olumluya çevirdi.


    Herşeyden önce Belediye Spor'un düzenli oyunu, güçlü fiziği ve tekniği gerçek anlamıyla iyi. Bu şekilde düşünüldüğünde aslında karşılaşmanın zorlu geçeceği, daha en başından belliydi. Ancak kapanıştaki kadar iyi olmasa da ikinci yarıya başlangıcı başarılı olan Galatasaray'ın Melo'nun eksikliğini hissettiği açık. Onun köprü göreviyle topu Elmander'e taşıması, Selçuk'la başarılı iletişimleri bu maçta eksik bir parçaydı. Ancak yine de bu başarısız başlangıcı, ara vermekten kaynaklanan bir soğuma olarak da görmek mümkün sadece. 


    Ama eleştirilecek bir sürü şeyin yanında özellikle dikkat çekmesi gerektiğini düşündüğüm biri vardı maçta. Emre Çolak.


    Onunla ilgili en çok dikkatimi çeken şey, gerçek bir takım ruhunun oluşu, her zaman her yerde radarları olan bir robot gibi, sağı solu, arkası nerde kim var, nerede açık var, nerede tehlike var anında gören, oyunun gidişatını sezebilen önemli bir enerjiye sahip oluşu. Her zaman koşabilen, bu anlamda gücü hiç düşmeyen ve cesur, kendine güvenli, yepyeni, genç bir yetenek olması da cabası. Zaten maç içindeki iki golün sahibi oluşu  da tüm bunları ıspatlıyor adeta. 


    Gollerden bir diğeri Selçuk'a aitti ki o da en önemli yeteneklerden biri belki de. Teknik vuruşlarıyla her seferinde taraftara 'Selçuk bu abi!' dedirten bir oyuncu olduğu da ortada. Bana duran top başarısı anlamında Beckham tarzı bir geleceğe sahip olabileceğini bile düşündürtüyor bazen. 
    Baros'un golü de her bir kişi için hep aynı düşünceyi getirdi akla. Baros hiç oynamasa da her zaman imzası goller üzerinde olan önemli bir tecrübe. Ama gitgide zayıflayan bir fiziğe sahip olduğu da ortada. Bu anlamda yapılabilecek nasıl bir şey bulunabilir bilmem ama takım içinde bir çok şekilde önemli  bir tecrübe merkezi olması anlamında gerekli. 


    Gelelim bana saçımı yoldurtadan isimlere. 


    Kazım.... Uzun zamandır herkese saç yoldurtmasıyla ün salmış durumda. Ancak gerek takım ruhu, takım içindeki sinerji merkezi olması, herkes tarafından sevilen bir karakter olması anlamında zayıf noktalardan biri ve bana 'atsan atamazsın, satsan satamazsın' cümlesini hatırlatıyor. Ancak hantallığı, isteksizliği, enerjisizliği, üşengeçliği dayanılmaz boyutlarda ve bu her geçen gün düzeleceğine, kötüye gidiyor. Koşmak istemiyor, sanki topu sürcek hali hiç bir zaman kalmıyor da, her topu çevirmeye üşeniyormuş gibi. Formsuz ve etkisiz. İşin kötüsü 0 olmaktan daha öte -1; yani takımın zincirini bozan bir futbolcu. Çaba göstermeye karar verdiği her bir topun kırılmasına, o an süre gelen herhangi bir top atağının parçalanmasına neden oluyor ne yazıkki.


    Hakan Balta... oyunu seyretmekten sıkılıyormuş gibi, gelişi güzel oynuyor sanki ve işte o da etkisiz elemandan daha kötüsü olma konumunda. 


    Engin aslında sadece bu maçlık memnun kalmadığım huyları olan bir futbolcu. Özellikle topu pas verme, oyun kurgusunu iyi görüp o yöne topu gönderebilme yetisine sahip olamayan, bireyselci, kendine aşırı güvenen, yazıkki bu nedenle kaçışı olmayan bir başarısızlığa sahip olan bir oyun sergiledi. 


    Elmander de yine sadece bu maç için geçerli olan tutukluğuyla herkesi şaşırtan isimdi. Bunu da kesinlikle soğuma dönemine ve antrenman eksikliğine bağlamaktayım. İlk yarıda Elmander'in GS'te kattıklarının hesaplanabilir bir yanı yoktur. Aynı şey, muhtemelen, çalışmaları ardından devam ediyor olacaktır. 


   Arif'in sanat eseri olan Belediye Spor muhteşem oyununu sergilemekten çekinmedi ve aslında bana biraz Fransa ligi tadında bir sertliği de hissettirdi. Hoş olmayan çok fazla tavır ve hal vardı ancak yine de sonuç sarı kırmızılılar lehinde oldu.


İkinci yarıya başladığımız bu kazanışla devam etme ve 4-1 gibi skorlarla pekiştirme dileklerimle....




    

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder