Hürriyet

19 Aralık 2012 Çarşamba

Avrupa'yı Selama Dizen Kral



- Burak Yılmaz Üzerine-

Henüz 27 yaşında 4 büyük takımı dolaşan 2’nci futbolcu olarak Burak Yılmaz, Avrupa’yı da sallayan performansıyla bu yılın en göz dolduran futbolcusu olma yolunda ilerliyor. Hatta geçen sezon da Trabzonspor’da bunun sinyallerini vermişti. Her ne kadar ‘o gol krallığı bir daha olmaz muhtemelen’ demiş olsa da, Avrupa’da da yazılara konu olan, UEFA ‘nın kendi sitesinde bile en değerli oyunculardan gösterilen, üstelik yeni takımında da kendini fazlasıyla geliştiren bir santrafor oldu.

Kendi adıma Burak Yılmaz’la aramı düzeltmem zor oldu. Ne haddime bilinmez ama özellikle sezon başında ‘Trabzonspor sisteminin şekillendirdiği ve gol kralı olan Burak Yılmaz, Galatasaray sistemine uygun değil dedim’ kendi kendime. Çünkü tek bir forvetle ileri çıkan, kanatlardan, defanstan her bir oyuncunun tek bir adama top ulaştırmaya çalıştığı bir sistemden; her  oyununcunun eşit sorumlulukla kaleye gitme görevi olan bambaşka bir sisteme geçmişti aynı lig içinde. Üstelik çoğunlukla da 4-4-2, yani yanınızda bir santraforun daha olduğu bir düzende oynaması gerekiyordu artık. Sadece ona topu ulaştırmaya çalışan askerler yoktu artık.

Forvetler bencil olur elbet. Ancak Trabzonspor’un sistemi, Burak Yılmaz gibi kaleyi çok seven bir adamı daha da bencil bir oyuncu yapmıştı. Korkum bu nedendendi. Nitekim ilk 4 hafta da beni yanıltmadı. Topa olan arzusu sürekli hatayı, yardımlaşmanın durulmasını, engellenmesini, takımın dengesizleşmesi sonuçlarını beraberinde getiriyordu.

Sonra bir şey oldu...

 Herşey Burak’ın kaçırdığı top sayısının artışıyla isyan eden taraftarın tepkisiyle canlandı. İmparator bir şeyi gördü. ‘Bu adam istediğini yapmalı, gol atmalı, stadı sallamalı’ dedi. Ama öte yandan şampiyonlar ligi tur ihtimalleri de elden gitmeye başlamıştı. Nihayeten yaptığı her neyse, Burak için yeni maçta, Cluj’da bir değişim oldu. Yine  bildiğini yapan, durulmayan ama aynı zamanda her seferinde gelişen bir adam olmuştu Burak Yılmaz. Gitgide kusursuz hale gelen kafa vuruşları, muhteşeme yakın gol pozisyonu üretme yeteneği, deparları, hatta azalmaya başlayan tembelliğiyle, orta sahaya kadar inen yardım alanı. Bölgesini genişletmişti Burak Yılmaz. Bu, özellikle bir önceki takımı düşünüldüğünde inanılmaz bir gelişmeydi. Burak, şampiyonlar liginde attığı gollerle, premierin bile ilgisini çekmiş, efsane futbolcular arasına girmişti. UEFA’nın en iyi 11’nde yer almıştı.

Burak Yılmaz geçen seneden sonra olmaz dediği başarılarını ikiye katladı. Üstelik her geçen gün iyileşen disiplini, performansı, arzusu, isteği taraftarı da onu gerçek anlamıyla ‘kral’ olarak çağırmaya itmiş durumda. Tüm bunlara ek olarak, düzgün duruşu, kusursuz cevapları, tam da olması gerektiği gibi olan medya ilişkileriyle örnek bir futbolcu olma yolunda da ilerliyor.

Burak Yılmaz her açıdan kendisinin incelenmeyi hakettiğinin sinyallerini veriyordu. Bu da beni onu yazmak için dayanılmaz bir tutkuyla klavyemin başına geçirdi. Fikret Yılmaz adında bir babası var mesela Burak Yılmaz’ın. Hepimizin tanıdığı, kaleci olan, onlarca takımda da bunu eğitmen olarak devam ettiren Yılmaz’dan bahsediyorum. 1.88 boyuyla babasının yolundan gitmekten vazgeçip, tam da kendi karakterine göre olan, tembel işi bir bölge seçmiş kendine Burak Yılmaz santrafor olarak işte. 
Burak Yılmaz Trabzonspor’da oynadığı dönemde beyin kanaması şüphesiyle tedavi altına alınmıştı. Saatlerce annesinin telefonda ‘maça çıkma oğlum’ demesini bile dinlemeden, ilk 11’e kendini sokturtan adam, attığı golün ardından da kameralardan annesine armağan ettiği golüyle saygı toplamştı.  Riski atlatmış ve bir anda ‘mucize adam’  olmuştu 17 numara. O zamandan beri gelişen bir çok yönü olmakla beraber, iyileşen en önemli yanı da agresif olan davranış disiplini oldu. Burak Yılmaz ogünden sonra mı ya da büyüdüğünden midir çıkarması zor ama çok başka bir adam olarak hayatına devam ediyor o kesin.

Türkiye’de ‘kral’ dendiğine akla gelen bir futbolcu olmak özeldir. Herkesin kolay kolay beceremeyeceği, kolay kolay erişemeyeceği bir noktadır. Üstelik tüm bunlara rağmen kibirli olmadan, örnek bir adam olmak da her yiğidin harcı değildir. Daha nice gol krallıklarında, kırılacak rekorlarda, Messi’nin gol sayısıyla bir tutulan başarılarında ya da en basitinden kameraları susturan bir gol sevincinde mütemadiyen olacağına inancım büyük. Tıpkı bütün taraftarlar gibi.

İmaj, fiziksel görünüm, gol sevinci, duruş, konuşma ne derseniz diyin bir marka olmayı başarıyor olması da önemli futbol endüstrisi anlamında. Size forma sattıran, arma sevdirten, maç izlettiren, en basitinden hakkında konuşturan bir malzeme demek kısacası. Sizi  bilmem ama ben Burak Yılmaz’la aramı düzelttim. Grup maçlarının en iyi adamı olarak da tüm Avrupa’yı kendine kitleyen bu adama karşı inancım da kolay kolay devrilmeyecek kadar çoğaldı.

Kendisi de her zaman diyor ya ‘başarabilir miyim bilmiyorum ama doğru yolda gittiğimi biliyorum’, işte ben de onun kesinlikle doğru bir adam olduğuna inanmaya çoktan başladım bile.  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder