- Burak Yılmaz Üzerine-
Henüz 27 yaşında 4 büyük
takımı dolaşan 2’nci futbolcu olarak Burak Yılmaz, Avrupa’yı da sallayan
performansıyla bu yılın en göz dolduran futbolcusu olma yolunda ilerliyor.
Hatta geçen sezon da Trabzonspor’da bunun sinyallerini vermişti. Her ne kadar ‘o gol krallığı bir daha olmaz muhtemelen’ demiş
olsa da, Avrupa’da da yazılara konu olan, UEFA ‘nın kendi sitesinde bile en
değerli oyunculardan gösterilen, üstelik yeni takımında da kendini fazlasıyla
geliştiren bir santrafor oldu.
Kendi adıma Burak Yılmaz’la
aramı düzeltmem zor oldu. Ne haddime bilinmez ama özellikle sezon başında
‘Trabzonspor sisteminin şekillendirdiği ve gol kralı olan Burak Yılmaz,
Galatasaray sistemine uygun değil dedim’ kendi kendime. Çünkü tek bir forvetle
ileri çıkan, kanatlardan, defanstan her bir oyuncunun tek bir adama top
ulaştırmaya çalıştığı bir sistemden; her oyununcunun eşit sorumlulukla kaleye gitme görevi olan bambaşka
bir sisteme geçmişti aynı lig içinde. Üstelik çoğunlukla da 4-4-2, yani
yanınızda bir santraforun daha olduğu bir düzende oynaması gerekiyordu artık. Sadece
ona topu ulaştırmaya çalışan askerler yoktu artık.
Forvetler bencil olur elbet.
Ancak Trabzonspor’un sistemi, Burak Yılmaz gibi kaleyi çok seven bir adamı daha
da bencil bir oyuncu yapmıştı. Korkum bu nedendendi. Nitekim ilk 4 hafta da
beni yanıltmadı. Topa olan arzusu sürekli hatayı, yardımlaşmanın durulmasını,
engellenmesini, takımın dengesizleşmesi sonuçlarını beraberinde getiriyordu.
Sonra bir şey oldu...
Herşey Burak’ın kaçırdığı top sayısının artışıyla isyan eden
taraftarın tepkisiyle canlandı. İmparator bir şeyi gördü. ‘Bu adam istediğini
yapmalı, gol atmalı, stadı sallamalı’ dedi. Ama öte yandan şampiyonlar ligi tur
ihtimalleri de elden gitmeye başlamıştı. Nihayeten yaptığı her neyse, Burak
için yeni maçta, Cluj’da bir değişim oldu. Yine bildiğini yapan, durulmayan ama aynı zamanda her seferinde
gelişen bir adam olmuştu Burak Yılmaz. Gitgide kusursuz hale gelen kafa
vuruşları, muhteşeme yakın gol pozisyonu üretme yeteneği, deparları, hatta
azalmaya başlayan tembelliğiyle, orta sahaya kadar inen yardım alanı. Bölgesini
genişletmişti Burak Yılmaz. Bu, özellikle bir önceki takımı düşünüldüğünde
inanılmaz bir gelişmeydi. Burak, şampiyonlar liginde attığı gollerle, premierin
bile ilgisini çekmiş, efsane futbolcular arasına girmişti. UEFA’nın en iyi
11’nde yer almıştı.
Burak Yılmaz geçen seneden
sonra olmaz dediği başarılarını ikiye katladı. Üstelik her geçen gün iyileşen
disiplini, performansı, arzusu, isteği taraftarı da onu gerçek anlamıyla ‘kral’
olarak çağırmaya itmiş durumda. Tüm bunlara ek olarak, düzgün duruşu, kusursuz
cevapları, tam da olması gerektiği gibi olan medya ilişkileriyle örnek bir
futbolcu olma yolunda da ilerliyor.
Burak Yılmaz her açıdan
kendisinin incelenmeyi hakettiğinin sinyallerini veriyordu. Bu da beni onu
yazmak için dayanılmaz bir tutkuyla klavyemin başına geçirdi. Fikret Yılmaz
adında bir babası var mesela Burak Yılmaz’ın. Hepimizin tanıdığı, kaleci olan,
onlarca takımda da bunu eğitmen olarak devam ettiren Yılmaz’dan bahsediyorum.
1.88 boyuyla babasının yolundan gitmekten vazgeçip, tam da kendi karakterine
göre olan, tembel işi bir bölge seçmiş kendine Burak Yılmaz santrafor olarak
işte.
Burak Yılmaz Trabzonspor’da
oynadığı dönemde beyin kanaması şüphesiyle tedavi altına alınmıştı. Saatlerce
annesinin telefonda ‘maça çıkma oğlum’ demesini bile dinlemeden, ilk 11’e
kendini sokturtan adam, attığı golün ardından da kameralardan annesine armağan
ettiği golüyle saygı toplamştı.
Riski atlatmış ve bir anda ‘mucize adam’ olmuştu 17 numara. O zamandan beri gelişen bir çok yönü
olmakla beraber, iyileşen en önemli yanı da agresif olan davranış disiplini
oldu. Burak Yılmaz ogünden sonra mı ya da büyüdüğünden midir çıkarması zor ama
çok başka bir adam olarak hayatına devam ediyor o kesin.
Türkiye’de ‘kral’ dendiğine akla gelen bir
futbolcu olmak özeldir. Herkesin kolay kolay beceremeyeceği, kolay kolay
erişemeyeceği bir noktadır. Üstelik tüm bunlara rağmen kibirli olmadan, örnek
bir adam olmak da her yiğidin harcı değildir. Daha nice gol krallıklarında,
kırılacak rekorlarda, Messi’nin gol sayısıyla bir tutulan başarılarında ya da
en basitinden kameraları susturan bir gol sevincinde mütemadiyen olacağına
inancım büyük. Tıpkı bütün taraftarlar gibi.
İmaj, fiziksel görünüm, gol
sevinci, duruş, konuşma ne derseniz diyin bir marka olmayı başarıyor olması da
önemli futbol endüstrisi anlamında. Size forma sattıran, arma sevdirten, maç
izlettiren, en basitinden hakkında konuşturan bir malzeme demek kısacası.
Sizi bilmem ama ben Burak
Yılmaz’la aramı düzelttim. Grup maçlarının en iyi adamı olarak da tüm Avrupa’yı
kendine kitleyen bu adama karşı inancım da kolay kolay devrilmeyecek kadar
çoğaldı.
Kendisi de her zaman diyor ya
‘başarabilir miyim bilmiyorum ama doğru yolda gittiğimi biliyorum’, işte ben de
onun kesinlikle doğru bir adam olduğuna inanmaya çoktan başladım bile.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder