Hürriyet

5 Aralık 2012 Çarşamba

Siyah Eldivenle Yumruklanan Kafesler



-1968 Meksika Olimpiyatları- 

O zamanlar ateşi medusaların yaktığı, ısrarla hassasiyetlerin saklandıkları, tartışılması gereken hiç bir konunun gün yüzüne çıkmasına izin verilmeyen zamanlar. Bu yazıyla, tepkinin yeniden sporda ırkçılığı durdurmaya karşı yükselen seslerin arasına karışması için başlayacağım o zamanları anlatmaya.

1968 Meksika’yı efsaneleştiren bir sürü olayla olimpiyatlar, içinde devrim, taşır. Aslında sporun bize getirdiği onca sorulardan birine cevap verircesine içten ve tartışmalı gelir üstelik. Dünyanın diğer yerlerinde neler olduğu değildir artık önemli olan çünkü, 1968’da Meksika tüm dünyayı ilgilendiren bir olaya sahne olur. 

            Spor iyi yönde kullanılırsa, tüm dünyayı değiştirebilecek kadar büyük, iyi bir güce sahiptir, sadece bu gücün kimin elinde olduğu önemlidir anlayışını neredeyse kanıtlamak üzere olan bir olay 1968’deki. Tüm dünyadaki gibi isyan etmek üzerine kurulu bir akımın çizgisini resmeden 3 kişi bu gücü nasıl ve nerelere yönlendirebileceklerini kanıtlamıştır. 

            1968 yılı, 3 kader arkadaşının, aynı noktada, madalyalarıyla buluşmaya karar verdikleri gündür. O gün onlar için tıpkı tüm dünya için de olduğu gibi dönüm noktası ve devrim niteliği taşır. Kadere inanmayan ve kara eldivenleri göğe kalkan iki Afrika kökenli Amerikalı o zamanlarda kimseye kolay kolay gelmeyecek bir şansı değerlendirirler. Bu, sonu onlar için ağır bitecek bir kaç dakika, onların cesaretleriyle kimsenin boy ölçüşemeyeceğini göstermiştir. 

            John Carlos ve Tmmie Smith Amerika adına birinciliği ve üçüncülüğü almıştır 1968 Olimpiyatlar'ında. İkincilik ise Avustralya'lı Peter Norman'ın olmuştur. Seremoni hazırlıkları tamamlanmış, basamaklar yanyana dizilmiştir. Madalyaya sahip olan 3 kişi kulis arkasında çok daha farklı bir planın, kısacık bir protestonun hazırlığına başlamışlardır. Martin Luther King gibi şiddeti uzaklaştıran ama her zaman direnişin, entellektüel taraftarı olan önemli bir savunucunun etkisi, kuliste serbest bırakmıştır ruhunu. 

            Carlos ve Smith, onlarla beraber aynı kürsüde olacak olan beyaz arkadaşları Norman'a gidip 'insan hakları için' neleri göze alabileceğini sorarlar. Bu duruşun destekçisi olacağını, arkalarında durmaktan çekinmeyeceğini söyleyen Avustralya'lı belki de bu iki siyah atletten çok daha büyük bir cesaretle ve insanlıkla dahil olmuştur eyleme. 

            Saati geldiğinde bu iki atletin fakirliğe gönderme yaparak çoraplarıyla merdivene çıkması tüm dünya için fitili ateşleyen olay olmuştur. Amerika marşı okunduğunda, siyah eldivenlerini, yumruk yaparak kaldıran atletlerin bu hareketinin Norman tarafından yönlendirildiği bile söylenir. Tarih bu olayı, olimpiyatlardaki rekorlarda, ödüllerden daha canlı hatırlayacaktır artık. Bu bir kaç dakika dünyada herşeyi değiştirecek olan bir tepkinin başlangıçlarından birini oluşturmaktadır. Spor, tıpkı Dave Zirin'in dediği gibi 'direniş' için de 'mücadele' için de kullanılabileceğini açıkça belli etmiştir. 

            Bugün futbolda derin bir ırkçılık karşıtlığı başlatılmışken, tarihte, ufacık tepkilerin nelere mâl olduğunu görmek insanın tüylerini ürpertiyor. Bu protesto ardından atletler kendi ülkelerinde kınanıyor, olimpiyatlardan men ediliyor. Hatta bu olan bitene destek veren Normal 2006'da gözleri sonsuza kadar kapanana dek kendi ülkesi Avustralya tarafından 'nefret edilen' kişi ilan ediliyor. Sonunda tabutunu omuzlarında tutanlar ise kader arkadaşları Carlos ve Smith oluyor, neredeyse onlarca yıldır birbirlerini görememiş olmalarına rağmen.  

            Zamanında sayısız kişi bu direnişler için bedel öderken, sporun saf tarafını bunlara dahil eden ufak protestolar her zaman dünyayı sarsan ateşler olmuştur. Bugün hala tartışılan, değiştirilmeye çalışılan bu zihniyet, sporun, olimpiyatların herkesi eşit yaptığı düzeninde yer edinemez hale getirilmeye çalışılınıyor. Buna dair sosyal kampanyalar, tepkiler, imzalar, demeçler ortaya konuluyor. Yani aslında kas sistemleri düşünüldüğünde sporda çoğu beyazdan daha zirvede olabilen fizikleriyle siyah sporcular, beyazlarla sporda bile eşit olabilmek için çırpınıp durduğu dönemlerden kurtulup, koşmaya devam etmek istiyor. 

            Aslında sporun neleri ifade edebileceğini, sporu sadece uyuşturan bir eylem olarak gören Eagleton'ın yazısına  cevaben 'guardian' yazarı Zirin 'siyah eldivenin selamını' örneklerine ekleyerek oldukça net ifade ediyor. Tarih sporu, dünya düzeninde herkesi 'bir' yapabilen tek şey olarak hatırlamaya kararlıyken, buna direnmenin yersizliğinden, heyecanıyla insanların başını döndürme gücünün kabul edilmesi gerektiğinden bahsediyor. 

            1968 Meksika Olimpiyatlar'ı olanı biteni, siyah beyaz ruhu ve insan haklarına yönelik kendini genişçe ifade eden tavrıyla, diğer bir çok spor organizasyonundan farklı olmayı başarmış ve dönüşümleri başlatan bir spor müsabakası olmuştur. 

            Bugün hala Norman rekorları kırılamaz, diğer iki sporcunun gösterdiği yürekliliği gösteren atletler bulunamazken, kulis ardında bir beyazın, dünya düzenini değiştirmeye yönelik kurulan cümlesi, yazık ki hala daha cesurca bulunur; 'Evet, bütün kalbimle insan haklarına ve tanrıya inanıyorum; ben eyleminizi destekleyeceğimi bana ne yapmam gerektiğini söyleyin!'
           

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder