-1968 Meksika Olimpiyatları-
O zamanlar ateşi medusaların yaktığı,
ısrarla hassasiyetlerin saklandıkları, tartışılması gereken hiç bir konunun gün
yüzüne çıkmasına izin verilmeyen zamanlar. Bu yazıyla, tepkinin yeniden sporda
ırkçılığı durdurmaya karşı yükselen seslerin arasına karışması için
başlayacağım o zamanları anlatmaya.
1968 Meksika’yı efsaneleştiren
bir sürü olayla olimpiyatlar, içinde devrim, taşır. Aslında sporun bize
getirdiği onca sorulardan birine cevap verircesine içten ve tartışmalı gelir
üstelik. Dünyanın diğer yerlerinde neler olduğu değildir artık önemli olan
çünkü, 1968’da Meksika tüm dünyayı ilgilendiren bir olaya sahne olur.
Spor
iyi yönde kullanılırsa, tüm dünyayı değiştirebilecek kadar büyük, iyi bir güce
sahiptir, sadece bu gücün kimin elinde olduğu önemlidir anlayışını neredeyse
kanıtlamak üzere olan bir olay 1968’deki. Tüm dünyadaki gibi isyan etmek üzerine
kurulu bir akımın çizgisini resmeden 3 kişi bu gücü nasıl ve nerelere
yönlendirebileceklerini kanıtlamıştır.
1968
yılı, 3 kader arkadaşının, aynı noktada, madalyalarıyla buluşmaya karar
verdikleri gündür. O gün onlar için tıpkı tüm dünya için de olduğu gibi dönüm
noktası ve devrim niteliği taşır. Kadere inanmayan ve kara eldivenleri göğe
kalkan iki Afrika kökenli Amerikalı o zamanlarda kimseye kolay kolay gelmeyecek
bir şansı değerlendirirler. Bu, sonu onlar için ağır bitecek bir kaç dakika,
onların cesaretleriyle kimsenin boy ölçüşemeyeceğini göstermiştir.
John Carlos ve Tmmie Smith Amerika adına birinciliği ve üçüncülüğü almıştır 1968
Olimpiyatlar'ında. İkincilik ise Avustralya'lı Peter Norman'ın olmuştur. Seremoni hazırlıkları tamamlanmış,
basamaklar yanyana dizilmiştir. Madalyaya sahip olan 3 kişi kulis arkasında çok
daha farklı bir planın, kısacık bir protestonun hazırlığına başlamışlardır. Martin Luther King gibi şiddeti
uzaklaştıran ama her zaman direnişin, entellektüel taraftarı olan önemli bir
savunucunun etkisi, kuliste serbest bırakmıştır ruhunu.
Carlos
ve Smith, onlarla beraber aynı kürsüde olacak olan beyaz arkadaşları Norman'a
gidip 'insan hakları için' neleri göze alabileceğini sorarlar. Bu duruşun
destekçisi olacağını, arkalarında durmaktan çekinmeyeceğini söyleyen
Avustralya'lı belki de bu iki siyah atletten çok daha büyük bir cesaretle ve
insanlıkla dahil olmuştur eyleme.
Saati
geldiğinde bu iki atletin fakirliğe gönderme yaparak çoraplarıyla merdivene
çıkması tüm dünya için fitili ateşleyen olay olmuştur. Amerika marşı
okunduğunda, siyah eldivenlerini, yumruk yaparak kaldıran atletlerin bu
hareketinin Norman tarafından yönlendirildiği bile söylenir. Tarih bu olayı,
olimpiyatlardaki rekorlarda, ödüllerden daha canlı hatırlayacaktır artık. Bu
bir kaç dakika dünyada herşeyi değiştirecek olan bir tepkinin başlangıçlarından
birini oluşturmaktadır. Spor, tıpkı Dave
Zirin'in dediği gibi 'direniş' için de 'mücadele' için de
kullanılabileceğini açıkça belli etmiştir.
Bugün
futbolda derin bir ırkçılık karşıtlığı başlatılmışken, tarihte, ufacık
tepkilerin nelere mâl olduğunu görmek insanın tüylerini ürpertiyor. Bu protesto
ardından atletler kendi ülkelerinde kınanıyor, olimpiyatlardan men ediliyor.
Hatta bu olan bitene destek veren Normal 2006'da gözleri sonsuza kadar kapanana
dek kendi ülkesi Avustralya tarafından 'nefret edilen' kişi ilan ediliyor.
Sonunda tabutunu omuzlarında tutanlar ise kader arkadaşları Carlos ve Smith
oluyor, neredeyse onlarca yıldır birbirlerini görememiş olmalarına rağmen.
Zamanında
sayısız kişi bu direnişler için bedel öderken, sporun saf tarafını bunlara
dahil eden ufak protestolar her zaman dünyayı sarsan ateşler olmuştur. Bugün
hala tartışılan, değiştirilmeye çalışılan bu zihniyet, sporun, olimpiyatların
herkesi eşit yaptığı düzeninde yer edinemez hale getirilmeye çalışılınıyor.
Buna dair sosyal kampanyalar, tepkiler, imzalar, demeçler ortaya konuluyor.
Yani aslında kas sistemleri düşünüldüğünde sporda çoğu beyazdan daha zirvede
olabilen fizikleriyle siyah sporcular, beyazlarla sporda bile eşit olabilmek
için çırpınıp durduğu dönemlerden kurtulup, koşmaya devam etmek istiyor.
Aslında
sporun neleri ifade edebileceğini, sporu sadece uyuşturan bir eylem olarak
gören Eagleton'ın yazısına cevaben
'guardian' yazarı Zirin 'siyah eldivenin selamını' örneklerine ekleyerek
oldukça net ifade ediyor. Tarih sporu, dünya düzeninde herkesi 'bir' yapabilen
tek şey olarak hatırlamaya kararlıyken, buna direnmenin yersizliğinden,
heyecanıyla insanların başını döndürme gücünün kabul edilmesi gerektiğinden
bahsediyor.
1968
Meksika Olimpiyatlar'ı olanı biteni, siyah beyaz ruhu ve insan haklarına
yönelik kendini genişçe ifade eden tavrıyla, diğer bir çok spor
organizasyonundan farklı olmayı başarmış ve dönüşümleri başlatan bir spor
müsabakası olmuştur.
Bugün
hala Norman rekorları kırılamaz, diğer iki sporcunun gösterdiği yürekliliği
gösteren atletler bulunamazken, kulis ardında bir beyazın, dünya düzenini
değiştirmeye yönelik kurulan cümlesi, yazık ki hala daha cesurca bulunur; 'Evet, bütün kalbimle insan haklarına ve
tanrıya inanıyorum; ben eyleminizi destekleyeceğimi bana ne yapmam gerektiğini
söyleyin!'
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder