-Trabzonspor
Üzerine-
Trabzonspor üzerine kitaplar yazılmış,
araştırılmalar yapılmış bir kulüp. Yani başarılarla dolu bir tarihe sahip kuzey
atlıları. Onlar üzerine konuşmak, yazmak bitmez; sonu gelmez bir kuyu gibidir.
Ne kadar geriye dönseniz de hep bir önceki vardır. Onların başardıkları,
onurlandırılmalarından büyüktür. Dünyanın, bütün futbolcuları kendi elinde
dallanan budaklanan tek takımı, bütün enerjisini; taraftarında öfke
uyandırırcasına bütün ruhunu kaybetmiş durumda şimdilerde.
Yani hani bir zamanlar güneşin doğuşuna
karşı koşan takımın, neleri temsil ettiğini unutmuş olmalarından bahsediyorum. Aslında
futbolun sadece para değil sadece bir endüstri değil; bir inanç meselesi
olduğuna inanan bir grup adamın bordo mavi için savaşını, hafızalardan nası
silip attıklarından bahsediyorum. Yani ilk şampiyon olan Anadolu kulübü olma
ünvanını, göğüslerini gere gere neden taşımadıklarını anlamadığımdan
bahsediyorum.
Trabzonspor bir zamanlar gerçek
sporcular yetiştiren, ülkenin belli değerlerini de işin içine katıp, koskoca
İstanbul’un şaşalı takımlarıyla aşık atan, güçlü, inançlı ve efsaneler yazan
bir takımdı. Önce Beşiktaş’ı sonra Fenerbahçe’yi yenerek; İstanbul’u fethedebileceklerini
kanıtlayanlardı onlar. Hatta en uzun süre kalesinde gol görmeyen panter Şenol Güneş, Trabzonspor’u ay yıldızla
onurlandıran, nam-ı diğer Fırtına yani Ali
Kemal, Karadeniz gerçek çocuklarından biri olan 'çalımcı' İskender, Türkiye'nin içinden çıkardığı
en iyi liberolardan olmayı başaran ve kendi konsantrasyonuyla muhteşem bir
istikrar sergilemiş olan Necati, ay
yıldızı üzerinde taşıma süresi açısından unutulmayan Turgay ve bu isimler gibi bir çok 'ilkleri' taşıyan kadrosuyla
şampiyonluklar almışlardı üst üste. 1975'te
ilk kez efsaneler doğudan batıya gerçekleşmeye başlamıştı.
Karanlık görmeyi reddeden futbol aşığı
bir grup, ceplerinde bir boğaça alabilecek paraları yokken, hayalleriyle yola
çıkmışlardı ozamanlar. Trabzonspor tarihi, inancı ve kocaman hayalleriyle
fantastik bir şehrin sınırlarındadır sanki. Size isteyebileceğiniz herşeyin en
saf halini sunar, tıpkı şehirlerindeki güzellikler gibi. Ailelerine karşı
durup, eve para getirecekleri sözüyle yola çıkmıştı onlar. Üstelik bekledikleri
çok değil, Anadolu'nun gücünü göstermekti, bütün batıya. Tüm İstanbul'a paranın
futbolu satın alamayacağını kanıtlayacaklardı. Kocaman hayaller gitgide kocaman
hale gelirken, onlarda her sene iyi olabildiklerini kanıtlamışlardı. Yıldızlarını,
logolarının tepesine ekleyebilecek kadar başarılı olmuşlardı. Anadolu'ya
götürebildikleri paralarla hayatlarını yaşamayı öğretmişlerdi anne babalarına.
Karşı durdukları onca güce karşı aldıkları zaferin gururuyla, kim ne önerirse
önersin değişmemişlerdi bordo mavili dünyayı. Ta ki bu kocaman rüyalar,
gerçekteki karanlığı görmeye başlayana dek.
İlk düşüş 1992 sezonunda geldi Karadeniz'e. Bu düşüş, dalgalarını,
girdaplarla bir edip, bugünün etkilerinin ilk darbesini yapıverdi güçlü
atlılara. Leekens ile beraber gelen
dönem, artık futbolun aslında para tarafından satın alınabilir bir yalan
olduğunu anlatmaya başlayacaktır. Ardarda gelen yenilgiler onları dize getircek
ve yeni düzenlemelere gitmek zorunda bırakacaktır. Sonrasında toparlansa da
ikinci darbe ardından Şenol Güneş'in
gelmesiyle, paranın bile aslında nasılda futbolu darmadağın ettiğini görmüş
olan Trabzonspor temelden yeniden toparlanma girişiminde bulunacaktır. Şenol
Güneş bordo mavinin kanından, canından gelince, ruh geri dönmüş ama bir türlü
istenilen sonuca varılamamıştır. Yine de şampiyonluk çok uzak kalamamış ve
inancın gelişi, kocaman hayalleri de beraberinde getirince şampiyonlukları
kovalamacalar ve kupalar geri dönmüştü tam da milenyum zamanlarında.
Şimdi buraya nasıl mı geldim? Yıl 2012
3 gol ardı ardına geldi bordo mavi kaleye. Eskişehir yenilgisinin üzerine,
elimdeki son sayfasına baktığım 'Fırtına,
İhtilal, Efsane; Trabzonspor' kitabının kapağına geri döndüm. Sen bu
kitabın içini itişe itişe kelimelerle dolduracak kadar güçlüyken, o kocaman
hayalleri nasıl kaybettin dedim kendi kendime. Sonra bordo mavinin temsil
ettiği onca şeyi düşünerek Hakan Dilek'in yazısının içinde geçen,
sorgulanması gereken bir cümleyle kapadım televizyonu; 'Sen şimdi rahat uyuyor musun yastığa başını koyduğunda? Önemli olan
budur... Bu midu? Budur...'
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder