Hürriyet

7 Kasım 2012 Çarşamba

KIRMIZI ŞÂNIN TARİHTE KESİŞMESİ



 'Galatasaray ve Cluj'un Buluşması'

                1905 yılında Lisenin eteklerinden, çakıl taşları misali dökülen efsanenin ilk çıkartmasını anlatacağım bu kez. Efsaneyi başlatan üç silahşörlerin aslında nelere sebep olduğunu anlatacağım. Yani aslında İtalyanlar'la savaşa giren Türkler'in içerde ne ordular kuruyor olduğunu kanıtlayan seferlerinden birini anlatacağım. Dünyanın diğer yerlerinde tabloların, Mona Lisa'ların çalındığı, kutuplara gidilme başarılarının kaydedildiği, savaşların hala devam ettiği 1911 yılının, Galatasaray ve Türk Futbol başarılarının başlangıcı için ne ifade ettiğinden bahsedeceğim. 

                O zamanlar asil adamların, asilliklerini okuduklarıyla, söyledikleriyle, baktıklarıyla belli ettikleri zamanlar tabii. Kıyafetler şık, mekanlar şık ama burjuva kalabalığının içinden asil asil çıkıp, ozamanın İstanbul'unda Nevizade'nin göbeğinde savaşı, dünyayı, tarihi, Fransızca'yı tartışanlar onlar. Yani okuyan, büyüyen, düşünen adamlar bunlar. 3 silahşörler dedikleri adamlar bir ders sırasında karar veriyorlar dünyaların başarısını ülkesine getirebilecek güçte ve cesarette olan futbol kulübünü kurmaya. 1905... ozamanlar kuzey'de ilk devrimlerin baş gösterdiği, Hindistan'da yerin yerden ayrıldığı, İzafiyet'le beraber vizyonların değiştiği zamanlar. Birileri de dünyayı yönetecek olan sektörün sahibi futbol için temel taşlar atmaya karar veriyor ozamanlar. Üç silahşörler... Galatasaray diyorlar cesur ve kanlı canlı futbol gücüne. Bir sporun anlam kattıklarıyla yeşeren bir grup insan, alevleniyor, güçleniyor, büyüyor ve 1911 gelip çattığında, Türkiye için çok önemli bir olaya imza atıyor. İlk Avrupa maçı gözler önüne geliveriyor o yılda. 

                 Kuluvaj ozamanlar Avusturya - Macaristan'a bağlı futbol kulübü olarak Drakula'nın mekanından çıkıveriyor. İstanbul'un en büyüğüyle savaşa karar veriyor. Ancak bu kez toprak için, kan akıtarak değil; futbol denilen o hani '6 harfli' aşk olacak olan sporda karşı karşıya gelmek için yola koyuluyor buharlar içinde. Sonunda İstanbul'a adım attıklarında 7 cihanın aşkı şehrin büyüsünde Galatasaray'la karşı karşıya geliyorlar. İlk maçta 2-2 beraberliği bulan takımlar, ikinci kez de karşılaştıklarında çok farklı bir sonuç geliyor karşılarına. Aslanlar 4-2 yeniyorlar Vlad'ın askerlerini ve Kuluvaj evine uğurlanıyor yeniden, İstanbul üzerinden baskıyı atıp, yeniveriyor Avusturya-Macaristan takımını.  Daha sonra deplasmana da yolculuk yapan Galatasaray herşeyde olduğu gibi hep başarıları isteyen bir kulüp olarak ilklere imzasını atmış oluyor bu sayade. Tıpkı Ali Sami Yen'in dediği gibi; 'Türk olmayan takımları yenmek' sözlerini gerçekleştirmek için ilk adımlarını da atmış oluyorlar. 

                Yani Rum ekibini yendikleri gün 'Galata Saray'ın Efendiler'i' lakabına laik olmak için, isimlerinin nedeni olan bu sıfatla, Galatasaray olarak Avrupa'yı feth etmeye bu yolla da devam edeceklerinin sinyallerini veriyorlar. Sanki sonraki yıllarda dünyayı yönetecek olanın futbol olacağını biliyor gibi, üzerine üzerine oynuyorlar bu alanın. Aşkla besliyorlar her bir zaferi ve aslanlar, şimdi Cluj olan ve ayrılan Avusturya- Macaristan yerine Romanya'ya bağlanan takımın tarihi tekerrür ettiren geri dönüşlerinde, aynı hırsla geri Batı'ya geri dönmenin şanını göstermek istiyorlar adeta.

                Garp için büyüyen sarı kırmızılı aslanların 2012'de de tıpkı 1911 de olduğu gibi ilklerin takımı olduğunu kanıtlayacak güçte olduğunu aşikarken, bizim de 'şans' için dilenmek dışında bir şey gelmiyor elimizden.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder