'Galatasaray ve Cluj'un Buluşması'
1905
yılında Lisenin eteklerinden, çakıl taşları misali dökülen efsanenin ilk
çıkartmasını anlatacağım bu kez. Efsaneyi başlatan üç silahşörlerin aslında
nelere sebep olduğunu anlatacağım. Yani aslında İtalyanlar'la savaşa giren
Türkler'in içerde ne ordular kuruyor olduğunu kanıtlayan seferlerinden birini
anlatacağım. Dünyanın diğer yerlerinde tabloların, Mona Lisa'ların çalındığı,
kutuplara gidilme başarılarının kaydedildiği, savaşların hala devam ettiği 1911 yılının, Galatasaray ve Türk Futbol
başarılarının başlangıcı için ne ifade ettiğinden bahsedeceğim.
O
zamanlar asil adamların, asilliklerini okuduklarıyla, söyledikleriyle,
baktıklarıyla belli ettikleri zamanlar tabii. Kıyafetler şık, mekanlar şık ama
burjuva kalabalığının içinden asil asil çıkıp, ozamanın İstanbul'unda
Nevizade'nin göbeğinde savaşı, dünyayı, tarihi, Fransızca'yı tartışanlar onlar.
Yani okuyan, büyüyen, düşünen adamlar bunlar. 3 silahşörler dedikleri adamlar
bir ders sırasında karar veriyorlar dünyaların başarısını ülkesine getirebilecek
güçte ve cesarette olan futbol kulübünü kurmaya. 1905... ozamanlar kuzey'de ilk
devrimlerin baş gösterdiği, Hindistan'da yerin yerden ayrıldığı, İzafiyet'le
beraber vizyonların değiştiği zamanlar. Birileri de dünyayı yönetecek olan
sektörün sahibi futbol için temel taşlar atmaya karar veriyor ozamanlar. Üç
silahşörler... Galatasaray diyorlar cesur ve kanlı canlı futbol gücüne. Bir
sporun anlam kattıklarıyla yeşeren bir grup insan, alevleniyor, güçleniyor,
büyüyor ve 1911 gelip çattığında, Türkiye için çok önemli bir olaya imza
atıyor. İlk Avrupa maçı gözler önüne geliveriyor o yılda.
Kuluvaj ozamanlar Avusturya - Macaristan'a bağlı futbol kulübü olarak Drakula'nın
mekanından çıkıveriyor. İstanbul'un en büyüğüyle savaşa karar veriyor. Ancak bu
kez toprak için, kan akıtarak değil; futbol denilen o hani '6 harfli' aşk
olacak olan sporda karşı karşıya gelmek için yola koyuluyor buharlar içinde.
Sonunda İstanbul'a adım attıklarında 7 cihanın aşkı şehrin büyüsünde
Galatasaray'la karşı karşıya geliyorlar. İlk maçta 2-2 beraberliği bulan
takımlar, ikinci kez de karşılaştıklarında çok farklı bir sonuç geliyor
karşılarına. Aslanlar 4-2 yeniyorlar Vlad'ın askerlerini ve Kuluvaj evine
uğurlanıyor yeniden, İstanbul üzerinden baskıyı atıp, yeniveriyor
Avusturya-Macaristan takımını. Daha
sonra deplasmana da yolculuk yapan Galatasaray herşeyde olduğu gibi hep
başarıları isteyen bir kulüp olarak ilklere imzasını atmış oluyor bu sayade. Tıpkı
Ali Sami Yen'in dediği gibi; 'Türk olmayan takımları yenmek' sözlerini
gerçekleştirmek için ilk adımlarını da atmış oluyorlar.
Yani
Rum ekibini yendikleri gün 'Galata Saray'ın Efendiler'i' lakabına laik olmak
için, isimlerinin nedeni olan bu sıfatla, Galatasaray olarak Avrupa'yı feth
etmeye bu yolla da devam edeceklerinin sinyallerini veriyorlar. Sanki sonraki
yıllarda dünyayı yönetecek olanın futbol olacağını biliyor gibi, üzerine
üzerine oynuyorlar bu alanın. Aşkla besliyorlar her bir zaferi ve aslanlar,
şimdi Cluj olan ve ayrılan Avusturya- Macaristan yerine Romanya'ya bağlanan takımın
tarihi tekerrür ettiren geri dönüşlerinde, aynı hırsla geri Batı'ya geri
dönmenin şanını göstermek istiyorlar adeta.
Garp
için büyüyen sarı kırmızılı aslanların 2012'de de tıpkı 1911 de olduğu gibi
ilklerin takımı olduğunu kanıtlayacak güçte olduğunu aşikarken, bizim de 'şans'
için dilenmek dışında bir şey gelmiyor elimizden.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder