Hürriyet

26 Haziran 2014 Perşembe

İHTİYAÇLA DOĞAN FUTBOL


Her yazımda özellikle taraftar psikolojisinden ya da sosyolojik futbol olgusundan bahsediyorsam kesinlikle söylerim; futbola bazı ülkelerin daha çok ihtiyacı vardır diye.     

Futbol bir platform olur onlar için; kendilerini dünyaya ispatlamak için şans buldukları bir platform. Gururla ve güçle haşır neşir olabildikleri nadir yerlerdendir yeşil sahalar.
Dünya düzeninin acınası sonuçlarından birisidir bu da. Kendini bilememiş, kibirli topluluklarca zamanında sömürülmüş, üzerine oyunlar kurulmuş, tertemiz yaşam süreçlerine müdahale edilmiş topraklardan bahsediyorum özellikle. 

          Örneğin, Afrika ülkeleri veya fakirlikle mücadele etmeyi hayat amacı haline getiren Orta ve Güney Amerika ülkeleri. Bu yerlerde futbol candır. Yeşil saha onlar için yeşil stüdyodur, etrafına istedikleri sahneyi çizebildikleri. Güçlü oldukları, saygı duyuldukları ve isimlerinin bilindiği en önemli alanlardır statlar.

          Düzenin içinde tarihin bile güçlünün yanında olduğu süreçte, Cezayir, Nijerya, Kolombiya ve Şili gruplardan sağ çıkarak bunu devam ettiren ülkeler arasında oldurlar.

Dünya kupasını düzenli takip edenler bilirler. Gerçekten savaşan ekipler vardır. Herşeyini veren takımlar ve hocalar. Futbolcular vardır hepimizin ‘vay be ne pes etmedi!’ diye heyecanlandığımız. Işte bu, ihtiyaçtan doğar. Bu istek ve ruh, kendini saydırmanın çabasıdır. Bu arzu, dünyaya  ‘ben de varım’ diye haykırmanın en güçlü yollarından birisidir. Var olma çabası. Yüzyıllardır görmezden gelinen ama insanından daha değerli tutulan toprakların, gerçek sahipleri olarak koşarlar sahada. Biz de varız ve bu ülke bizim!

Nijerya, eğitim izni 1960’a kadar neredeyse olmayan, siyahi halkın bağımsızlık tanıyana kadar yok sayıldığı bir ülke. Dünya kupasında futboluna hep hayran kaldığımız, savaşmaktan hiç vazgeçmediği için izlemeye doyamadığımız takımın, bu arzusunun sebebi başka nasıl bir psikoloji olabilir ki? Bilinenin aksine, çok zorlanmalarına rağmen şiddeti pek de sevmeyen bu toplumlar, güç kullanmanın, spor halinin hakkını vermekten yanalar. Güçlüler. Üstelik arzuları, onları yenseler de, yenilseler de hep ürkülen bir takım olarak göstermeyi başarıyor. 1958’ e kadar kendi kendilerinin olamadıklarından, Dünya Kupası’na bile katılamayan bu ekibin, gruptan çıkmasına sevinmemek, tarihi umursamamak, sosyolojik faydayı tartamamaktandır.

Cezayir’in Rusya karşısında bıkmadan usanmadan, gol arayış sürecine şahit olduk. Tek şey vardı istedikleri, ertesi gün tüm haberlerde yeşil, beyaz bayrağın görünmesi; Cezayir diye bağıran spikerler. Başardılar. Halkının gerçek istediğini  gerçekleştirerek, yeni düzenin en güçlü ortamında ‘sizi yenebilriz’ dediler.

Ama asıl soru; kibirli topraklar şunu sorabildi mi kendine; 
‘Gerçek sahipleri onlar mıymış?’


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder