Madrid’in İspanyol kokusunda kaybolan sarı kırmızılılar, bu
romantizmi yanlarına kar bırakan bir yenilgiyle evlerine geri dönmek zorunda
kaldılar. Aslında yenilgi, beklenilen; kazanmak mucize sayılan, ancak berabere
kalmak umut edilen, ayakları yere basan bir tahmindi. Ne yazık ki, İspanya’da
‘kralın takımı’ herşeyi istediği gibi sonuçlandırmaya kararlıydı.
3 Nisan 2013 Galatasaray için hatırlanmaktan hiç
çekinmeyeceği bir gün oldu. Öyle ki, Madrid’in kapıları açılmış, Santiago
Bernabéu Stadyumuna giriş izni çıkmıştı. Yani sarı kırmızılı aslanlar, dünyanın
en büyük takımlarından birine kafa tutmaya hazırdı. Kötü bir süreçten sonra,
şampiyonluğun getirdiği başarıyı, Avrupa’da devam ettirmeye istekli
Galatasaray; temelde hedefine ulaşmış ve zorlu bir grup mücadelesinden
çıkmıştır. Schalke ve Madrid’i evine getirmeyi başarması; daha fazlası
olmuştur.
Maça kısaca bir özet geçmek gerekir elbet;
Karşılaşma istenildiği gibi baskıyla başlamış olsa da, erken
gelen gol canları sıktı. Ancak beklenilen aksine, Galatasaray dağılmadı ve aynı
şekilde devam etti. Oyun stilinden ödün vermedi; Fatih Terim’in dediği gibi;
‘Ne gerekiyorsa onu yaptı.’
Kralın takımı belki de dünya üzerinde en hırslı, her bölgede
kuvvetli takımlarından biri olarak tanınıyor. Amaç oyundan ödün vermemekse,
yenilgiye rağmen %51’lik topa hakim olma üstünlüğüyle Galatasaray temelde bunu
başarmış görünüyor. Nitekim beklentilerin yüksek olduğu; Burak, Drogba ve Sneijder
dışında her oyuncunun kendinden beklenileni verdiğini söylemek yanlış olmaz.
Büyük bir istek ve hırsla oynayan oyuncuların gollere açık bırakan en büyük
eksiği: tecrübeydi.
Yıllardır hemen hemen hiç bozulmayan kadrosuyla, her sene Avrupa’da
olmak başarısını göstererek yoluna devam eden Real Madrid, sarı kırmızılı ekibe
göre çok daha üstündü bu açıdan. Tecrübe, nereye vurcağını, nasıl koşacağını,
nasıl gol atacağını anlatan en önemli özellik. Kısaca özetlersek ‘Madrid nasıl
devrilir?’ dersinin cevabı için, büyünün gerçekleşmesine en az 2 sene var dedi
karşılaşma bizlere.
Karşılaşmada dikkatimi çeken bir konu ise tecrübeli yabancı
futbolcularımız üzerinden oldu;
Eboue gibi Arsenal’de zaman geçirip, İngilizlerin, soğuk
Premier ligi kurallarına hakim olan bir oyuncunun nasıl o golü kaçırdığının,
defanstaki o boşluğu nasıl bıraktığının, Drogba gibi bir Afrika kaplanın nasıl
panik olabildiğinin, Sneijder’in ayaklarının nasıl birbirine dolaştığının
açıklamasın yapmak oldukça zor. Buna verilebilecek tek cevap, Türkiye futbol
ortamının ‘duygusallık’ yönelimi olan, bu açıdan heyecan ve paniğe de o derece
açık olan ortamının bu yüksek seviyedeki, tecrübeli futbolcuları da etkilemiş olduğudur.
Yenilgi övünülecek şey değil elbet ancak kazanmak için her zaman istekli olan
aslanlar, Madrid’e gitmeye hak kazandıkları için bizleri gururlandırdı. Yani
bazen kazanmak ‘Terim’in de dediği gibi ‘olay olur.’ Ancak yenilgi, Real Madrid
gibi bir takıma karşı olduğunda; ‘yapacak bir şey yoktu’ hissini bırakır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder